Başbakan hâlâ mı korkuyor, bu cinayet niye çözülmüyor?

Haberin Devamı

Türkler de gerçekleri görürler, niye görmesinler...

Ama gerçekleri görmeleri için altı-yedi facia olması, bir yerlerin patlaması, birilerin vurulması, insanların
ölmesi, epeyce kan dökülmesi gerekir...

Ne yapalım ki biz, ‘sessiz duran’ gerçeklere pek ‘aşina’ değiliz. Bizim gerçeklerimiz hep ‘gürültülü’ çıkıyor ortaya...

“Ruh halimin güvercin tedirginliği” dediğinizde kimse dönüp bakmıyor. Size bakmaları için önce ölmeniz gerekiyor bu ülkede.

Tıpkı, Hrant’ın korkularının, çığlıklarının duyulması için önce ölmesi gerektiği gibi...

Bugün 19 Ocak, Hrant Dink’in katledilişinin üzerinden dört yıl geçti.

Hrant Dink ‘hâlâ ölüyor.’

Bazen bir kere ölmek de yetmiyor bu topraklarda gerçekleri görmek için.

Devlet görevlilerinin bu cinayetten sorumlu olduğu gün gibi ortaya çıktı.

Devletin kurumları bu cinayetin içinde...

İhmali olan kimi görevliler korunuyor.

Bu cinayetin hazırlanışında adı geçen Kemal Kerinçsiz, Veli Küçük, Sevgi Erenerol gibi Ergenekon’dan tutuklu birçok sanığa Dink cinayeti ile ilgili soru bile sorulamamış daha dört yılda... Ne tuhaf değil mi?

İktidar, Ergenekon’u yakalıyor ama onu sorgulamayı bir türlü yapmıyor.

Oral Çalışlar yazmıştı. Hrant’ın öldürülmesinden dört ay sonra Başbakan’la Suudi Arabistan gezisine giderken ona sormuş, “Hrant Dink’i devlet içindeki güçler öldürdü. Siz belgelere, bilgilere sahipsiniz, ne düşüyorsunuz?”

Başbakan da “Beni de tehdit ediyorlar” demiş. “Kim?” diye sorduklarında da “Kim olduklarını iyi bilirsiniz” demiş.

Genelkurmay’ın 27 Nisan muhtırasından bir ay önce olan bir konuşma bu... Onların kim olduklarını tahmin etmek zor değil.

Hrant Dink’i öldürmek için planlar yapılırken, bir başka tarafta da darbe planlarının yapıldığı, başka gazetecileri, yazarları, aydınları da hedefleyen suikast planlarının olduğu, ölüm listelerinin oluşturulduğu, ülkeyi ‘düzeltmek’ isteyenlerin harekete geçmeye hazırlandığı, belgelerle ortaya çıktı.

Hrant Dink ve iktidar aslında aynı taraftaymış düşmanlara karşı.

Sadece biri Ermeni, biri Müslüman...

Bu mu o büyük farkı yaratıyor yoksa!

***


2011’e geldik...

İktidar, “Beni de tehdit ediyorlar” dediği güçlerle bazı hesaplaşmalar yaşadı.

Onlardan korkmayacak kadar güçlü hissetti kendini...

Alınmadık, alışılmadık kararlar alabildi. Ama Dink cinayetini çözmedi.

Başbakan hâlâ “Beni de tehdit ediyorlar” diyebilir mi sizce o güçler için?

İktidarın askerle ve emniyetle nasıl bir ilişkisi olabilir ki, bu cinayeti çözemesin?

AK Parti, kavgasını yine yanlış yerde veriyor bana sorarsanız.

Tuba Çandar‘ın “Hrant” kitabında Hrant’ın kızı Delal 19 Ocak gününü, “Brüksel’de işyerindeydim. Guillaume yanıma geldi ‘Bir şey konuşmam lazım seninle’ dedi. Koridora doğru yürüdü. Ben de arkasından... İşte o an bir şey oldu. Zaman yavaşladı. O koridorda yürürken hayatımın değişmekte olduğunu hissettim” diye anlatmıştı.

Delal’in büyük bir acıyla değişen hayatının
ve babasının ölümünün hesabını sormak, iktidardaki AK Parti’nin görevi...

Niye sormuyor?

Niye ağırdan alıyor?

Hâlâ mı Başbakan’ı tehdit ediyorlar?

Korkuyor mu Başbakan?

Yoksa ‘kendisini bir zamanlar tehdit edenlerle’ işbirliği yapıp, onların işlediği cinayetin üstüne gitmemeyi
kendi kişisel çıkarlarına ve hesaplarına daha mı uygun buluyor?

Hangisi daha kötü, bilmiyorum.

Ama üstüne vazife olmayan heykellerin “ucubeliğiyle” uğraşacağına, sorumluları apaçık ortada duran bu cinayetin aydınlanmamasının “ucubeliğiyle” uğraşsa; hakka da, hukuka da daha uygun davranmış olur.

Tabii, hakla hukukla hâlâ bir ilgisi varsa...

*****


BU KONSER KAÇMAZ!

Bu gece Balans‘ta ilginç bir konser var.

Saki Çimen ve All Star Orkestra...

Mazlum Çimen‘in oğlu Saki Çimen ilk albümü Rast-gele‘de kimlerle çalmıyor ki...

Sırrı Süreyya Önder cümbüş, Cem Yılmaz bateri, Kürşat Başar saksafon, Erdem Akakçe bas gitar, Nebil Özgentürk bağlama, Cahit Berkay yaylı tambur çalacak bu gecede.

Ve daha bilmediğimiz birçok sürpriz olacakmış konserde.
Aynı ekip albümde de çalmış.

Saki Çimen’le yapılmış röportajı okurken, babasının söylediği “Benim soyadım Çimen, ben nerede biteceğimi bilirim” sözünü okuduğumda Saki’nin güzel bir yerde bittiğini anladım.

Bu akşamı kaçırmayın...

Siz de doğru yerde bitin.

Rast-gele’yi ve orkestrasını bu akşam Balans’ta dinleyin.

*****


Arena’daki protestoyu iki gün önceden biliyordum

Spor sayfalarının aylardır ortaya döktüğü G.Saray ve Adnan Polat gerçekleri, Arena’nın açılışında tüm çıplaklığıyla ortaya çıktı bana sorarsanız.

Eskiden sadece spor müptelalarının aşina olduğu rezillikler, bu sefer daha ‘büyük’ bir kitle tarafından görüldü.

Hatta bizzat Başbakan işin içinde...

O da Adnan Polat’ın açılıştaki protestoyu üstüne yıkmaya çalıştığı 300 provokatörün bulunmasını bekliyor. Stadın tamamının ıslıkladığı gerçeğini sürekli unutturmak
isteyen Adnan Polat ve Başbakan, şimdi bu provokatörlerin peşinde.

Kimi bulacaklar, merak ediyorum...

Oysa ben iyi bir G.Saraylı olduğum için Arena’nın açılışını heyecanla bekledim.

G.Saray artık ha yıkıldı, ha yıkılacak diye beklediğimiz Ali Sami Yen’den uluslararası ölçülere uygun, modern bir stada geçecekti, oradaki bayram havası tüm G.Saray’a sirayet edecekti. Herşey çok güzel olacaktı.

Olmadı...

Adnan Polat, bunu bile başaramadı.

Şimdi, aklıma takılan bazı sorulara cevap arıyorum...

1. Hürriyet Gazetesi’nin haberine göre, Başbakan’ın yuhalanacağı haberi maçtan sadece 2 saat önce emniyet yetkilileri tarafından Adnan Polat’a bildirilmiş, Polat da çaresiz kalmış. Bu durum çok şüpheli... Çünkü açılıştan 2 gün önce VATAN’dan Gökmen Özdemir’le bu konuyu konuştuk.

Gökmen “Başbakan’a protesto olma ihtimali çok yüksek.

Yönetim bundan çekiniyor ama Adnan Polat galiba
bu riski alacak” demişti. Gökmen’in bildiğini Adnan Polat’ın veya İstanbul Polisi’nin bilmemesi ne anlama geliyor?

2. Bütün stadın yerleşimini Adnan Polat ayarlamadı mı?

Biletleri kendi eliyle dağıtmadı mı? O stadı gören 42 bin kişinin hepsi de ‘seçilmiş’ değil mi?

3. Protestonun bütün stada yayılmasının en büyük müsebbibi TOKİ Başkanı Erdoğan Bayraktar’ın konuşmasıydı. Başbakan’ın
ıslıklanmasına kızıp, kendi meşrebine göre bütün stada “ayar vermeye” kalktı Bayraktar ve fitili ateşledi.

Ben Başbakan’ın ona kızmasını, “Kraldan fazla kralcılık yaptın, milleti galeyana getirdin, bak başımıza neler geldi?” demesini beklerdim. O da olmadı...

Bayraktar özür dileyeceğine, G.Saray’a özür diletti. Bayraktar mutlaka özür dilemeli!

4. G.Saray’ın iktidar karşısında el pençe divan durmasının tek nedeni Arena’nın hakları değil aslında. G.Saray yönetiminden bir arkadaşım anlattı dün: “3 önemli proje için devletin kapısındayız. Florya’da 300 villalık, G.Saray’a 300 milyon dolar kazandırmasını beklediğimiz proje için Maliye’den onay yazısı bekliyoruz. Riva arazisine villa inşaatı yapılması için yine B.Şehir Belediyesi ve Maliye’nin izin yazıları gerekiyor. Ve devlet bize sonradan imara açılmak üzere olan bir orman arazisi bağışlayacaktı. İlerde değerlenecek bu arazi için tam da onay aşamasındaydık. Son rezaletten sonra hükümet 3 projenin üstüne de çarpı atarsa, 600-700 milyon dolarlık gelirden olacağız ki, bu sadece Adnan Polat’ın değil, G.Saray’ın da sonu olur.”

***


Bu projeleri saçma sapan bir açılış hırsı nedeniyle tehlikeye atan Polat’ın ne yaptığını bildiğini hiç sanmıyorum. Ama açılışa Başbakan’ı rica-minnet çağırmasa, kulübünü doğru dürüst yönetse, taraftarlarıyla vıcık vıcık,
ciddiyetsiz bir ilişki kurmasa, hatalı transferler yapmasa; sözü dinlenir bir başkan olacak ve başına zaten bunlar gelmeyecekti. Kendi hatasının günahını ödesin şimdi...

Ama G.Saraylılar’ın da neyi kaybettiklerini bilmesi gerekiyor.

Islıksa ıslık... Herşeye varım ama içim yanıyor şu düşülen duruma...

DİĞER YENİ YAZILAR