Haberin Devamı
Dedemin dedesi,babamın büyük dedesi, benim büyük büyük dedem tekke şeyhiydi.
Hiçbir zaman hakiki bir dindar olamadım ama gerçek dindarlara hep özendim...
Belki büyük büyük dedemden gelip ailenin içine akan ve ailenin bir kesiminde hep bir nabız gibi atan o inanca duyduğum sıcaklıktan...
Belki rastladığım gerçek dindarlarla aramda hep zorlamasız bir dostluk, dürüstlüğün ve hoşgörünün değerini bilen karşılıklı bir sevgi olmasından...
İnananların o derin ve güvenli sükunetinde her zaman imrenilecek bir huzur buldum.
Nerede karşılaşsak, ki bunların sayısı gerçekten az, birbirimizi hep sevdik...
Onlardan hep etkilendim...
Onları dinlemekten hep hoşlandım.
Bugünse dinin temsilcileri olarak ortaya çıktıklarını ilan eden edenleri gördükçe gerçek dindarlar adına utanıyorum...
Beni utandıran, nefsine sahip çıkamayan şeyhlerin kalabalıkta günah dediğine ıssızlıkta arsızlıkla saldıran sahtekarlığı, Allah sevgisini oya tahvil etmeye çalışan politikacıların ikiyüzlülüğü, Müslümanım diyenin şaşılacak zaafları değil...
Asıl büyük günah bu değil bence...
Büyük günah, babalarımızın gençliği zamanında solcuların Marks’ı,vatanseverlerin vatanı, şimdilerde ise dincilerin kendi dinlerini ayaklar altına alması, kendilerini biraz daha büyük ve diğer insanlardan farklı göstermek için basamak yapmaları, inançlarıyla böbürlenmeleri, inancı bir gösteriye çevirmeleri...
Benim bilebildiğim kadarıyla dindarlık, bir büyük güç karşısında kendi güçsüzlüğünü kabul etmeyi, bu büyük güç dışındaki her insanın eşit olduğunu içine sindirmeyi, o güç karşısında kendi güçsüzlüğünü tevekkülle sırtlayıp tevazuunun sınırlarını aşmamayı gerektirirken, bunlar Allah’ın adından kendilerine pay çıkartıyorlar...
İnançları onları mütevazi değil tam aksine kibirli yapıyor...
İnançlarını bir rozet gibi yakalarına takıp bununla övünüyorlar...
Allah’la aralarındaki ilişkiyi, insanlarla aralarındaki ilişkilerinde kullanıyorlar...
Ne diyor başbakan Tayyip Erdoğan, CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun ‘Türkiye’yi dindarlar ve dinsizler diye ikiye ayırdılar’ sözüne tepki olarak?
‘Benim ifademde dindarlar dinsizler diye bir şey yok. Dindar bir gençlik yetiştirmek var. AK Partiden ateist bir nesil mi yetiştirmesini bekliyorsunuz. O belki senin amacın olabilir ama bizim böyle bir amacımız yok. Biz muhafazakar demokrat bir nesil yetiştireceğiz.’
Sanki gençleri biçimlendirmek, inançlarını ve düşüncelerini şekillendirmek bir siyasetçinin göreviymiş gibi.
Bir dindar Allah rızası için “dindar gençlik” yetiştirilmesini istese bu anlaşılabilir ama bir siyasetçi oy için “dindar gençlik yetiştirme” işine girişince görüntü çirkinleşiyor.
Başbakan bu açıklamayla kendi inançlarının ödülünü Allah ’tan değil bizlerden istiyor...
‘Ateist nesil yetiştirme senin için olabilir Kılıçdaroğlu’ dedikten sonra kopacak alkışın peşinde belli ki...
Yoksa dini siyaset sahnesine niye sürsün?
Niye kendi iktidarıyla din arasında böyle bir bağ kursun?
Niye sade ce kendini dindar, siyasi rakiplerini “dinsiz” ilan etsin?
Niye din üzerinden oy devşirmeye kalkışsın?
İnanç, nefsini terbiye etmiyor, sanki nefsi bu inançla oburlaşıyor...
Bence başbakan gerçek dindarları utandıracak şekilde davranıyor...
‘Öteki dünya’ çoktan çıkmış aklından, aklı tamamen ‘bu dünya da’ ama bir mümin olduğunu iddia ederek diğer insanları küçümseyip dünyevi bir çıkar sağlıyor...
Tevazuyu, tevekkülü çoktan unutmuş gibi...
Tevazu olmadan din olur mu?
İnancınızla bu kadar övünmek ayıp değil mi?
Dini, rakiplerini ezmek için kullanmak gerçek dindara yakışır mı?