Panik, karşılaştığı tehlikenin boyutlarını saptama yeteneğini kaybederek, akıllı bir çözüm aramadan akıldışı aşırı tepkiler vermeye başlamaktır.
Paniğe kapıldığınız andan itibaren bütün kontrolünüz yok olur. Kaybedersiniz onu.
Suda batıyorsanız sizi kurtarmaya geleni de boğmaya çalışırsınız istemeden…
Kuşatıldığınızı düşündüğünüz ıssız bir karanlıktaysanız duyduğunuz her sese ateş etmeye başlarsınız.
Şu anda daha önce hiç rastlamadığım bir şekilde panikte başbakan ve onunla beraber bizler de…
Karanlıkta her sese ateş ediyor gerçekten ve onunla beraber bizler de…
Patlayan silah sesinden ürkmüş bufalo sürüsü gibi otları çiğneyip, çitleri devirip, evleri kırıp, insanları ezerek koşuyor başbakan ve onunla birlikte bizler de…
Nereye koştuğunu bilmiyor ama durursa ölecekmiş gibi geliyor ve onunla birlikte bize de…
Bu paniği durdurmak giderek zorlaşıyor.
Paniği akıllı bir yolla durdurmak için karşısına çıksanız sizi de ezeceği neredeyse yüzde yüz…
Başbakanın tepkileri her türlü sağlıklı ölçüyü aşmış durumda…
Ama bizlerin tepkileri de öyle.
Başbakan yalanlarından, hukuksuzluğundan, yolsuzluklarından, haksızlıklarından korkuyor, açığa çıksın istemiyor gerçeği…
Biz de o bu kadar yalanla, yolsuzlukla, haksızlıkla, hukuksuzlukla yeniden kazansın istemiyoruz. Kandırılmak, ezilmek, kendi vatanımızda siyasetle seçilmiş biri tarafından çaresiz bırakılmak istemiyoruz.
Ama giderek ona benziyoruz.
Zalimle mazlum arasındaki en mesafesiz zamandayız.
Başbakanın yaptıklarının dozunu anlamamız için oğlunun sevgilisiyle konuşmasını dinlemeye ihtiyacımız var mı?
Bir babayı oğluyla cezalandırmak mı bizim bizi yönetmesini istemediğimiz bir siyasetçiden kurtulma yöntemimiz?
Karşımızdaki her türlü hukuksuzluğu yapacak kadar kendini kaybetmişken, bizler de aynı vahşilikle, aynı kötülük şehvetiyle özel hayatlarına kadar izlemek mi istiyoruz?
Biz de başbakan gibi karşımızdaki herkesi düşman zannedecek kadar kontrolümüzü kaybediyoruz bana sorarsanız.
Dün Facebook’ta eski bir lise arkadaşımın şöyle bir şey yazdığı gördüm biri hakkında, ‘Ak Parti meclis üyesi adayı olmuş artık ondan domates, sebze, meyve almayalım.’
Bunu okuduğumda kontrolümü kaybetme noktasına gelecek kadar korktum Türkiye’den.
Ülkedeki ötekileştirme vahşetini durduracak soğukkanlı eleştiri gölgesi bile kalmamış bizde.
Ak Partili ise ‘ölsün’ diyoruz…
Artık bizler de niye koştuğumuzu unutarak çılgınca koşuyor ve koştukça kendimizi daha çok akıllı buluyoruz anlaşılan.
Boğaların sadece kırmızıyı algılaması gibi bizler de sadece Ak Parti işaretini gördüğümüzde kendimizden geçiyoruz.
Bana sorarsanız domatesçiden Ak Partili diye vazgeçmek gücümüzü değil, kendi gücümüzden duyduğumuz kuşkuyu gösteriyor… Bizler de böylesine korkup, tıpkı başbakan gibi korkuyu cesaretmiş gibi göstermeye çalışarak kendi kendimizi aşağılıyoruz.
Kendimizi bu kadar aşağılamaya hakkımız olmadığını düşünüyorum.
Bırakın domatesçi sizin gibi düşünmesin, bırakın hiç tanımadığınız insanlar hayatlarını nasıl istiyorsa öyle yaşasın, verdiğimiz kavga bu değil çünkü.
Biz demokrasi, hukuk, özgürlük istiyoruz.
Bunlara ulaşmanın çaresi insafsızlaşmak, düşmanlaşmak, kötüleşmek değil herhalde.
Başbakan kendini kaybetti.
Biz bari akıllı ve vicdanlı kalalım.