Balyoz Davası’nı anlamak için...

Haberin Devamı

Bir dakika duralım ve ünlü filozof Descartes’ın dediğini yapalım... Ne diyor Descartes?

“Kafalarınızın içini boşaltın, bir masanın üstünü boşaltır gibi...”

Ve devam ediyor:

“Sonra her şeyi yeniden yerleştirin.”

Bana sorarsanız kafaların içini boşaltmanın tam zamanı.

Çünkü kafalarımızın içi çok karıştı.

Her şeyi boşaltıp yeniden yerleştirme zamanı.

Çok soru var... Çok da cevap olmalı.

Balyoz Darbe Planı davası dün başladı. Kimisi delillere gözünü tümüyle kapamayı tercih ediyor, kendisi yok sayarsa o gerçekler de yok olurmuş gibi...

Kimisi 196 sanığın tümünü suçlu ilân ediyor, kendisi o kararı aldıysa başka gerçekler onu ilgilendirmezmiş gibi...

Kimisi “Cumhuriyet tarihinin demokrasi ve hukuk açısından en önemli davası” diyor...

Kimisi “İlk balyoz hükümetten” yakıştırmasını yapıyor...

Kimisi içerik ve usulle ilgileniyor...

Kimisi davaların kime açıldığıyla ilgileniyor...

Kimisi Balyoz Davası’na bakan 10. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı’nın görevden alınmasını destekliyor..

Kimisi başkanın değişmesini çok manidar buluyor...

Kimisi doğru söylüyor...

Kimisi yalanı ‘doğru’ söylüyor...

Kimisi ise koca bir yalancı...

Ama bir de ne kadar direnirsek direnelim “gerçekten” gerçekler var...

O gerçeklerle bizim algımız arasına yerleşmiş ve yıllar içinde oluşmuş “inançlar, takıntılar, kızgınlıklar” var.

“Masamızın” üstü dolu...

Descartes’ın dediği gibi ve yeni gerçekleri o “eski” eşyaların konumuna göre yerleştirmeye uğraşıyoruz.

Önce masayı boşaltmalı.

Daha önce hiç görülmemiş, rastlanılmamış “darbe” davalarını, askeri yolsuzlukları, askeri vesayetin tükenişini algılayacak, anlayacak, ayrıntılarıyla kavrayacak ve hepsini yerli yerine yerleştirecek “temiz” bir zihin oluşturmalı.

Sonra bütün yaşananları oraya teker teker, düşünerek, tartarak yerleştirmeli.

Bunu yapmadıkça, “dolu bir masaya” yeni gerçekleri sığdırmak mümkün olmuyor. Gerçekler zihnimize yerleşirken orasından burasından kırpılıyor, kırılıyor, bükülüyor.

Bizim zihnimizin gerçekleri bozması, gerçekleri değiştirmiyor.

Sadece bizi olanları kavrayamayan bir şaşkın durumuna düşürüyor.

Olaylar yeni, masa eski.

Önce masayı boşaltıp yenilemeli.

Gelişmelerin böylesine hızlı gerçekleştiği bir ülkede, eski masa yeni olayları taşımaya yetmiyor çünkü.

***


Camus ve basit futbol ahlâkı...

Ocak ayı başında ölümünün 50. yılı doluyor Fransız yazar Camus’nün. Dergilerde birçok yazıya rastlıyorum Camus’yle ilgili bu aralar.

Benimse bugünlerde ilgimi, gençliğinde kaleci olması, futbolu ve hayatı anlatma biçimi çekiyor Camus’nün. 20. yüzyılın en güçlü Fransız yazarlarından, en gizemli edebiyatçılarından Albert

Camus’nün “Ahlâk ve insanın yükümlülükleri hakkında güvenebileceğim ne biliyorsam futboldan öğrendim” dediğini biliyor muydunuz?

Camus’ye arkadaşları “Tiyatroyu mu tercih edersin futbolu mu?” diye sorduğunda her defasında “Kuşkusuz futbol” diye cevap vermiş.

Camus futbolu şöyle anlatıyor:

“Din adamları ve politikacılar aklımızı karışık ahlaki sistemlerle karıştırmaya çalışırlar ve bu yüzden basit şeyler, olduğundan daha karışık gözükür hepimize. Oysa siyaset ve felsefe yerine futbolun basit ahlakına bakmak yeterlidir.”

Siyaset ve futbolun basit ahlâkı...

Futbolun “ahlâkını” siyasete uygulayabilseydik Camus’nün dediği gibi, sahada kazanmak için dürüstçe oynayan partiler, hatalı hareketleri anında görüp düdüğünü çalan yargıçlar, kötü oynayanı ıslıklayan, iyi oynayanı alkışlayan bir halk olacaktı. İyi de olacaktı. Ama siyaset ne futbol kadar basit, ne de futbol kadar ahlâklı.

Onun içinde genellikle futbolun basit ahlâkı yerine siyasetin basit ahlaksızlığını görüyoruz.

Onun için siyasetin seyri, futbol seyri kadar zevk vermiyor.

***


TIME editörleri haklı...

Dünyada TIME dergisi okuyucuları “yılın adamı” olarak Assange’ı, editörler ise 10. sıradaki Facebook’un yaratıcısı Marc Zuckerberg’i seçti.

TIME’a göre yılın adamı Marc...

Dünyada ortalama 700 milyar dakikamızı Facebook için harcıyormuşuz.

500 milyon üyesi var.

Sitenin 700 bin çalışanı ve 800 bin uygulama geliştireni var.

Her gün 35 milyon kullanıcı ruh haliyle ilgili durumunu yazıyor. 1 milyondan fazla web sitesinin Facebook bağlantısı var.

Suriye, Çin, Vietnam, İran Facebook’u yasaklamış...

Yani bana sorarsanız çok büyük haksızlık yok.

20 yaşında Facebook’u yaratmış, 26 yaşındaki bu genç adam “yılın adamı” olabilir...

***


Silahla trafik arasında ne bağlantı var?

Meclis Alt Komisyonu’ndan geçen silah yasası neyse ki hayata geçmiyor...

Ak Parti Grup Başkanvekili Suat Kılıç, “Tasarıyla ilgili henüz alt komisyon raporu hazırlandı. Daha üst komisyonda görüşülmedi. Bu yoğun gündemde görüşülmesi de zor. Çünkü Meclis’in gündemi çok yoğun. Zaten öncelikle görüşeceğimiz konular arasında da yer almıyor. O nedenle tasarının bu dönem yasalaşması mümkün görünmüyor” dedi.

İçimiz rahatladı...

Ama bu taslak, unutmayı tercih ettiğimiz ya da belki bilmediğimiz bir sürü gerçeği de su üstüne çıkararak gelip geçti hayatımızdan.

Google’da bir araştırma yapmak istedim.

Uzun zamanımı aldı, çünkü istediğim bilgilerin hiçbirini bulamadım.

Ve şunu anladım, bireysel silahlanma konusunda hiçbir istatistiki bilgi yok.

En azından net bir bilgi yok.

Aslında askeri silah alımlarıyla ilgili net bir bilgi de yok.

Bu bilgilerin neden saklandığıyla ilgili yapılmış bir çalışma da yok.

Birkaç bilgi kırıntısı var sadece.

Şunlara rastladım:

- Türkiye’de her yıl ortalama 3 bin kişi ateşli silahlarla hâlâ ölüyor.

- Türkiye’de 2.5 milyonu ruhsatlı olmak üzere (bu rakamın en az üç katı ruhsatsız silah mevcut) ortalama 7-10 milyon civarında bireysel silah var.

- Türkiye’deki cinayetlerin yüzde 60’ında ateşli silah kullanılıyor.

- Her 10 kişiden 1’inde, her 3 evden 1’inde ateşli silah bulunuyor.

- Cinayet büro amirliğinin olay dosyaları tarandığında, neden suç işlendiği sorgulandığında; tartışma, kıskançlık, namus gibi önceden tasarlanmamış olaylarda silah kullanımı yüzde 90, illiyet bağı ise yüzde 80.

- Trafikteki aktif 13 milyon sürücünün yüzde 8’i ciddi düzeyde agresif sürücü. Bunların içinde silahlı agresif sürücü oranı ciddi oranda yüksek. Ateşli silahların yüzde 80’i her an (belde, el altında, torpidoda, yastık altında ve çekmecede) kullanılabilir durumda. Silahla işlenen her 10 cinayetten 1’i trafikte gerçekleşiyor.

- Silaha kolay ulaşılabilir olması cinayet, intihar gibi olayların her an meydana gelmesinin en önemli nedeni.

- Evde silah bulunması ev halkından birinin cinayet, intihar, kaza gibi nedenlerle ölmesi riskini yüzde 41 artırıyor.

Dolayısıyla tehlike yalnızca “ruhsatsız” silahlarda değil.

Türkiye’de ruhsatlı silahların suçta kullanımı son yıllarda artış göstermiş.

- Türkiye silah alımında dünyada kaçıncı sırada acaba?

- O silahlara kaç para harcanıyor?

- Askeri silah alımlarına bütçede ne kadar pay ayrılıyor?

- O ayrılan pay yüzünden ülkede hangi alanlarda gelişme sağlanamıyor?

Kimler en çok ve ne kadar para kazanıyor askeri ve bireysel silahlanmadan?

Hiçbirinin cevabı yok...

Ama neyse ki, tasarının yasallaşması şimdilik ertelendi...

Bir dahaki tehlikeye kadar tüm bu soruları ve cevapları unutarak yaşamaya devam...

Ama ne düşünüyorum biliyor musunuz, sakın trafikte günde

4 saat geçirmemizin nedeni, bu soruların cevapları olmasın...

***


46 MİLYON ABONESİ OLAN ADAM

Bu aralar aklım Çukurova Holding‘in sahibi Mehmet Emin Karamehmet’te.

Neden mi? Çünkü Mehmet Emin Karamehmet beş farklı sektörde 46 milyon aboneye sahipmiş.

Türkiye nüfusunun yarısından fazlası, Karamehmet’e fatura ödüyor yani.

- Turkcell’de 33 milyon 920 bin abone var..

- Superonline’da 700 bin

- Digitürk’te 2.5 milyon

- Başkent Doğalgaz’da 1.2 milyon

- Elektrik’te 8.2 milyon...

Karamehmet’i yakından tanıyanlar “Yeni iş denemeyi, risk almayı, yeni ürünleri ilk deneyen olmayı çok sever” diyorlar. Tabloya bakınca yakınlarının onu iyi tanıdığını düşündüm doğrusu.

DİĞER YENİ YAZILAR