Aziz Yıldırım’a artık söyleyin: Kral çıplak!

Haberin Devamı

Ne zamandır aklımdaydı... Gezi direnişinden dolayı fırsat bulup yazamadım.

Türkiye’deki liderlerin gerginlik yaratarak kriz yönetme geleneğinin bambaşka bir boyutunu F.Bahçe ile UEFA arasında yaşanan son Disiplin Kurulu krizinde de hayretle izliyorum.

Krizin ana hatlarını gözden geçirelim:

- 3 Temmuz operasyonuyla beraber başını F.Bahçe’nin çektiği birçok kulübün yöneticileri, futbolcuları, TFF yetkilileri ve futbol ailesinin diğer unsurları gözaltına alındı, tutuklandı, yargılandı ve hapis yattı.

- O süreçte UEFA TFF’ye manifesto çekerek F.Bahçe’nin şampiyon olmasına rağmen 1 yıl Avrupa’dan men edilmesini sağladı.

- 16. Ağır Ceza Mahkemesi F.Bahçe Başkanı ve yöneticilerini şike ve çeteden suçlu bularak çeşitli cezalar verdi. Ki, bu cezalar Yargıtay aşamasında...

- Futbol Federasyonu ise Türk futbolunun bekaasını göz önünde bulundurarak hem kulüplerde kişileri ayırdı; hem de nispeten çok hafif cezalar verdi.

Dışarıdan bakıldığı zaman F.Bahçe’nin aldığı 1 yıllık ceza ile şike süreci kapanmış gibi gözüküyordu..

Ta ki UEFA’nın 24 Mayıs’ta aldığı kararlara kadar...

O toplantıdaki “şikeyle savaş” kararı gereği; 2 yıldır neden sürmen altı edildiği hiç anlaşılmayan Türkiye dosyası yeniden işlerlik kazandı.

UEFA raportörünün hazırladığı ağır rapor uyarınca F.Bahçe 2; Beşiktaş ise 1 yıl Avrupa’dan men edilme, şikeye karışmakla suçlanan yöneticiler ise ömür boyu hak mahrumiyeti talebiyle UEFA Disiplin Kurulu’na sevk edildi.

Bu sürecin başından beri benim fikrim değişmedi:

İster sahaya yansımış olsun ister yansımamış F.Bahçeli bazı yöneticilerin şike suçunu işlediğine inanıyorum. Üstelik bu inancım mahkeme kararıyla da desteklendi.

F.Bahçe’nin Disiplin Kurulu’nda yapmış olduğu 6 saatlik savunmanın satırbaşları medyada yer aldı. En büyük şaşkınlığım da burada başlıyor işte...

Bu şike belasını kendi kişisel başkanlık kariyerinin devamı uğruna F.Bahçe’nin başına sardığı kesin olan Aziz Yıldırım, Cenevre’deki duruşmada da almış mikrofonu eline, herkese veryansın etmiş...

“Bana şikenin yapıldığını kanıtlayan bir tane belge gösterin savunmamı kesip buradan gideyim”, “Yargıtay kararını beklemezseniz çok ağır tazminat davaları açarız” gibi hamaset dolu cümleler, F.Bahçe’nin işine yarayacak mı göreceğiz...

Ama artık lütfen dersimizi alalım.

Bu tip söylemlere sahip, kurumsal bakıştan uzak, sığ yaklaşımlar Türk futbolunu bu hale getirdi. Ve bu acı tablonun baş mimarları neredeyse “Bana bak seni evinden aldırırım” üslubundaki çıkışlarla UEFA’da kulüplerini savunduklarını sanıyorlar.

Aziz Yıldırım sadece UEFA’da germiyor ki ortamı... Geçen hafta TFF’yi de yaylım ateşine tuttu.

“Eğer F.Bahçe UEFA’dan ceza alırsa bunun tek suçlusu TFF’dir” bile dedi.

Belki yarın öbür gün çıkar “Bize cezayı verdiren gücün arkasında faiz lobisi ve onun Türkiye’deki temsilcisi Ünal Aysal var” derse hiç şaşırmam.

Çünkü ona sorsanız bir tek kendisinin ve şike için 6 ay çalıştırdığı ekibinin suçu yok.

Aziz Bey’in niyeti belli:

- UEFA’dan ceza gelmezse “Adamlara ayar çekip F.Bahçe’yi kurtardım” diyecek...

- UEFA’dan ceza gelirse de “TFF arkamızda durmadı, G.Saray da bizi ihbar etti.”

Yani bu krizden de güçlenerek veya kendisini mağdur göstererek çıkacağını sanıyor. Oysa bu tarz Şark kurnazlıklarını globalleşen dünyada artık kimse yemiyor.

Korkarım Aziz Yıldırım’a söylemeyi unutmuşlar:

- Kral Çıplak!

DİĞER YENİ YAZILAR