Bir hastane odasında yazıyorum bu yazıyı. Bütün çocukluğumuzu, gençliğimizi birlikte geçirdiğimiz, bu dünyadaki en yakın arkadaşım, en yakın dostum, daha önce de pek çok defa adı geçmiştir yazılarımda, belki kendisini, belki yazılarım kadarını tanıyorsunuz, Bahar, hasta...
Ama hergün daha iyi oluyor hatta eğleniyoruz bile o iyileşirken yani durumumuz gayet iyi merak etmeyin...
Hersey iyi olacak biliyorum...
Ama insan sevdiği biri acı çektiğinde, üzüldüğünde, sıkıldığında kendini çok büyük bir çaresizliğin içinde hissediyor.
Ben de bugünlerde o tuhaf çaresizliği yaşıyorum sadece… Ama geçecek biliyorum.
***
Bazı cümleleri unutamazsınız…. O cümle hafızanızın derinliklerine sığınır, kaybolur, o karanlıklarda gezer hatta silinir ama sonra birden çıkar gelir ummadığınız bir anda ya, işte geçen gece de böyle oldu bu hastane odasında... Daha doğrusu gelecekte yaşanmasını beklediğim böyle bir maceranın ilk adımı atıldı…
Öyle bir cümle duydum.
***
Bahar’la sohbet ederken, - zor uyuyor, o sakinleşip uyuyabilsin diye onu başka konularla oyalamaya çalışırken- ona dedim ki ‘şu an aşık olsan, sence daha çabuk iyileşir miydin yoksa şu anda aşktan korkar mısın?’
O da bana dedi ki ‘şu an aşığım zaten, yani öyle olduğumu düşünüyorum, kime bilmiyorum ama bu bana iyi geliyor.’
Ben de, ‘bu cümleyi kolay kolay unutmam hatta unutsam bile o beni unutmaz, bu cümle mutlaka birgün ansızın tekrar hayatıma girer‘ dedim.
‘Şu an aşığım, kime bilmiyorum ama aşığım...’
Buna bayıldım, ne dediğini de anladım doğrusu… Ama şaşırdım da, aşık olmak genelde korkutur bizi ama bedensiz, hatta isimsiz bir aşk bize neredeyse gerçeğinden daha iyi gelebiliyor.
“Aslolan aşk demek ki” diye düşündüm, kime aşık olacağın ise talihin işi.
***
İnsanlar asırlardan beri aşık oluyor, buna rağmen aşkı tarif edemiyor, niye acı çektiktiklerini kavrayamıyor.
Neye aşık oluyoruz, niye aşık oluyoruz, neden acı çekiyoruz bir türlü bilemiyoruz...
Hayatta bu kadar eski, bu kadar çok sorulmuş ve bu kadar cevapsız kalmış kaç soru var acaba?
***
Neden o insana değil de, bu insana aşık oluyoruz?
Bunun ölçüsünü biliyor muyuz, bilmiyoruz, aşkın nereden, nasıl çıkacağını hiç kestiremiyoruz, hayat bizi hep şaşırtıyor, öyle değil mi?
Ama bütün bunların yanında aşk bir hastayı iyileştirecek kadar da güçlü… Hatta olmayanı bile…
Aşk, aslında bedeni işin işine katmadan sadece duygusal olarak yaşanan bir bağlanma mı acaba?
Aşık olduğumuzda zihnimizin coşkusu bedenin arzularını bile önemsizleştiriyor mu?
Aşk büyüdüğünde, beden geri çekilip sahneyi bütünüyle duygulara mı bırakıyor acaba? Yani aşk aslında bedensiz bir şey mi?
***
Aşk, bedenlere, hatta kişilere muhtaç olmayacak kadar güçlü bir şey mi?
Bedenler fiziksel hazlar katsa da, aşkı aşk yapan şey, görünmez başka bir gücün, ruhumuzun derinlerinde saklı bilmediğimiz başka bir ihtiyacın cevabı mı?
Sevişmek, bedenin bir başka bedenle tamamlanması ama aşk, bir ruhun bir başka ruhla tamamlanması anlamına geliyor ki bazen onu tanımanıza bile gerek duymuyorsunuz Bahar’ın dediği gibi...
Ya da bu dediklerim tamamen yanılsama mı?
Aşk insanı böyle değiştirecek bir duygu değil mi? Bedensel hazlardan, isteklerden örülmüş bir duygusal karmaşa mı?
***
‘Doğrusu budur’ diyebilecek kimse olduğunu sanmıyorum.
Ama bir hastane odasında bir kadın ‘kime olduğunu bilmeden aşık oluyor ve ona iyi geliyorsa’, aşk bizim ihtiyaç duyduğumuz, bizi çoğaltan, tamamlayan bir duygudur demek mümkün diye düşünüyorum.
Tabii böyle bir duyguyla ve bu duygunun cisinleşmiş hali olan bir insanla çoğalıp tamamlanınca, o insan gittiğinde azalıp eksilmek de olası, belki de ‘aşk acısı’ denilen de o eksilmenin, azalmanın yarattığı ıstırap.
O ıstırabı bir gün yaşarız diye aşktan korkup kaçacak mıyız?
Öyle yaparsak, hep eksik ve az kalırız.
İşte belki de bu yüzden, bu hastane odasında ‘eksik’ kalmamak için Bahar ‘aşık oluyor’, hem de bilmediği, tanımadığı birine.