Haberin Devamı
İnsan anlaşılması çok da kolay olmayan tuhaf bir ilişki kuruyor kendisiyle…
Hem herşeyi istiyor…
Hem istediği herşeyden korkuyor.
Bazen düşünüyorum;
İstediğini yapabilmenin gücünü, içinden geldiği gibi yapabilmenin hazzını, sadece o an öyle istediğimiz için öyle davranabilmenin rahatlığını bilsek yine de bu kadar korkarmıydık kendi isteklerimizden?
Derinlerde gizlediğimiz, o saklı olan isteklerden kortukça, en korktuğumuz şeyi de merak etmekten kendimizi alamıyoruz ama.
En istediğimiz şey,en derinde duruyor.
O yüzden ya kendimizi saklıyoruz herkesden ya da istediğimiz ne varsa peşinden koşacak kadar cesur davranıp ardından pişman oluyoruz herşeyden.
Çok az insan hem cesurca, hem de pişman olmadan yaşıyor sanki.
Cesaret bile pişman olma endişesiyle boğuşmak zorunda kalıyor.
Korkumuzun üstesinden gelecek gibi olduğumuzda, son alarm olarak ‘pişman olmak da var işin içinde’ diye düşünüyoruz.
Aşk bunun en iyi örneği.
Cesurca, özgürce, hesapsızca, pişmanlık endişelerine kapılmadan sevemiyoruz genellikle.
Bunu yapabilsek bile…
Sanki sadece içimizden geleni yapmamak için kendimize korkular uyduruyoruz…
Yalnız kalmak…
Takdir edilmemek…
Anlaşılmamak…
Kandırılmak…
Sevdiğin kadar sevilmemek…
Bütün bu korkular içimizi kemiriyor.
Bana sormuştu birgün hayatın karmaşasını her zaman hayran olduğum bir sakinlikle anlatan bir dostum:
‘Ne olur yalnız kalsan?’
‘Ne olur seni kimse anlamasa?’
‘Ne olur seni o kadar sevmezse?’ diye…
Ne olabilirdi gerçekten?
Sadece kendi sevebilme gücümü görürdüm…
Korkmadığımı anlardım.
‘Ne olur” diye kendimize soramadığımız için aşk ürkütüyor işte…
Herkes aşktan, ‘ya acıyla kavrulursam’diye korkuyor.
Oysa, aşık olduğunda,bir başkasını sevdiğin kadar seversin kendini de…
Ve aşıkken cesur olursun.
Aşk kendi derinindekine bağlar insanı.
En derininde saklı duran herşeye elini uzatabileceğini görürsün…
Yapamadığın, yapmaya korktuğun ne varsa yapabildiğini görürsün…
Ask,yapamadıklarını yapmaktır.
Ama yanmaktan korkmadığını anladığın, yanmaya hazır olduğunu kavradığın bir an vardır ki işte o anda çok korkarsın…
Seni uyaracak korkularından kurtulduğunu hissettiğinde, birden kendini bir uçurumun kenarında gibi görür, korkularını kaybettiğin için korkunç hatalar yapacağını sanırsın.
En cesurlarımızın bile, nice badireleri atlattıktan sonra korkup kaçtıkları yerdir orası.
Ama o çizgiyi de geçtiğinde…
Gerçek aşka, gerçek özgürlüğe, gerçek hayata, gerçek mutluluğa, gerçek sınırsızlığa, kendi gerçeğine, kendi derinliklerine kavuşursun.
De ki yandın, acılar içinde kavruldun böyle yaptığın için…
O yaşadığın mucize, değmez mi çektiğin o acıya?
Hayatın karmasasına karşı her zaman sakin duran dostumun tavrıyla söyleyeceğim;
Belki de başka değecek hiçbir şey yoktur hayatta…