Harika bir cümle duydum bir arkadaşımdan geçen gece, Şems ile Mevlana’dan bahsederken “sen aşık olduğunda kendinin önemini unutursun, sadece karşındaki önemli olur ya, aşk yapar bunu, işte Şems’in önemi Mevlana’nın kendisini unutmasıydı, yani ‘ben’ dediklerinden, kendinden soyunmasıydı... İşte bunu ancak aşkla yaparsın.”
Kafamda yepyeni bir aşk tanımı oluştu bunu duyduğumda... Aşk kendini unutmaktı, kendini yok etmekti…
Belki de bu, insanın saf, dokunulmamış, kirlenmemiş, en derindeki özüne ulaşabilmekti... O öze ancak aşık olduğunda ulaşabiliyordun belki de gerçekten...
***
İrlandalı yazar Franck O’Connor’ın romanından uyarlanan Ağlatan Oyun’un çok sarsıcı bir sonu vardır, biz konuştukça o aklımdan geçmeye başladı sonra...
İnsanı çok düşündürür, çok soru sordurur. O filmde bir adam bir kadına aşık olur, aşık olduğu kadının bir erkek olduğunu anlar sonra, yaşadığı korkunç şaşkınlığa rağmen aşık olmaktan vazgeçmez.
Bir erkekle öpüştüğünü anladığında hastalanan bir erkek, o aşkı nasıl sürdürür peki?
Aşk öylesine güçlü olduğunda cinselliği hatta cinsel tercihleri bile aşabilir mi?
***
Aşk, aslında bedeni işin işine katmadan sadece duygusal olarak yaşanan bir bağlanma mıdır?
Aşık olduğumuzda zihnimizin coşkusu bedenin arzularını bile önemsizleştirir mi?
Aşk büyüdüğünde, beden geri çekilip sahneyi bütünüyle duygulara mı bırakır?
Tabii şu kısacık ama insanı karmakarışık eden soru işte, aşk bedensiz midir gerçekten? Aşk aslında insanın kendi kendisiyle imtihanı mıdır?
***
İnsanlar asırlardan beri aşık oluyor, buna rağmen aşkı tarif edemiyor, niye acı çektiklerini kavrayamıyor...
Neye aşık oluyoruz, niye aşık oluyoruz, neden acı çekiyoruz? Neden o insana değil de bu insana aşık oluyoruz?
Bunun ölçüsünü biliyor muyuz, bilmiyoruz, aşkın nereden, nasıl çıkacağını hiçkestiremiyoruz, aşk bizi her defasında hep şaşırtıyor, öyle değil mi?
***
Aşk cinselliği yok etmiyor, bedenini inkar etmiyorsun aşık olduğunda ama aşk bedenlere muhtaç olmayacak kadar güçlü bir halde geliyor her defasında...
Bedenler aşkı bir şölene dönüştürse de aşkı aşk yapan şey, görünmez başka bir gücün,ruhumuzun derinlerinde saklı bilmediğimiz başka bir ihtiyacın cevabı sanki...
***
Sevişmek, bedenin bir başka bedenle tamamlanması ama aşk, insanın içindeki en saf özün bir başkasının varlığıyla ortaya çıkması...
Aşık olmadan insan kendi özünü en saf haliyle göremiyor… Ve o saf özü görebilmek için onun üstünü örten, onun üstünü bir tür kirle kaplayan kendi egondan, kendinden, kendi ihtiraslarından vazgeçmen gerekiyor önce...
***
Kendinden vazgeçmeden aşık olamıyorsun, kendinden vazgeçmeden kendi derininde saklı o öze de ulaşamıyorsun.
Belki de aşk, o özü o kadar savunmasız bir biçimde, kabuklarından sıyrılmış olarak ortaya çıkardığı için öylesine canımız yanıyor, öylesine acı çekiyoruz...
Ama bence o öze ulaşmak, o acıyı çekmeye değiyor. Öyle değil mi?