Arda Turan’ın Atletico Madrid’e transfer olacağını ilk öğrendiğimde, G.Saray için kötü olacağını düşünmeme rağmen“üzüntü”den çok “gurur” duydum.
G.Saray’ın altyapısından yetişmiş genç bir yıldızın, üstelik 13 milyon Euro gibi önemli bir rakama İspanya’ya transfer olması, Madrid’de kendine yeni bir hayat kurmaya çalışması bana gurur verdi.
Arda’nın babası Adnan Bey’le, Arda henüz G.Saray altyapısında iken yaptığımız sohbetleri hatırladım hemen...
O dönemde Uğur Uçar, Aydın gibi gençler altyapıdan yavaş yavaş kendilerini göstermeye başlamışlardı ve Adnan Bey “Bizim oğlan hepsinden yetenekli ama bir türlü şans bulamıyor. Çok üzülüyor, içi içini yiyor. Onu nasıl teskin edeceğimi bilemiyorum” diye dert yanıyordu sohbetlerimizde.
Sonra Manisa Vestel’e gidip Ersun Yanal’ın elinde pişti ve o günden sonra da Türk futbolunun yıldızlarından biri haline geldi.
Bana göre, yıldız olacak futbolcu daha ilk günden kendini belli eder.
Sonrası yoktur bu işin...O yetenek ya vardır ya yoktur.
Mesela Tuncay Şanlı’nın F.Bahçe formasını giydiği ilk derbi olan 6-0’lık G.Saray maçında, gol attıktan sonra kale arkası tribününün önüne gidip, “Sakarya’nın gururu Tuncay Şanlı” pankartının önünde poz vermesi beni çok etkilemişti.
“Bu çocuk da yıldız olacak” dedirtmişti bana...
Çünkü “yıldız” sadece sahadaki
performansıyla değil, saha dışındaki
jestleriyle de kendini belli eder.
Arda’nın G.Saray formasıyla çıktığı ilk Avrupa maçında, Mleda Boleslav takımına olağanüstü iki gol atması ve o formayı taşımayı becermesi
benim açımdan yıldızlık kariyerinin başlangıcı
olmuştu doğrusu.
Ancak G.Saray’ın kötü bir dönemine denk
geldi Arda...
Yönetim zaafları, pek çok başarısızlığın
Arda’ya tahvil edilmesine ve tribünle genç kaptanla arasının açılmasına sebep oldu. Ve herkesin bildiği gibi, Diyarbakır maçında Arda’nın kız arkadaşına sinema kapatması nedeniyle şarkılara konu olması, genç yıldızın G.Saray ile arasını soğuttu. Onu taraftarın öfkesine karşı bir “paratoner” haline getirdi. Lincoln’e, Elano’ya kızmayan taraftar, “kendi çocuğu” gördüğü Arda’yı hedef tahtasına yerleştirdi. Ve geçmişteki tatsızlıklar Arda’nın Avrupa’yı seçmesine yol açan en önemli faktör haline geldi.
Arda, İspanya’ya da bir yıldız olarak gidiyor. Şimdiden saha dışında verdiği mesajlar,
G.Saray’la bozulan taraftar ilişkisini Atletico
Madrid tribünleriyle kuracağını gösteriyor.
İlk mesajı Türkiye’de verdi:
- “Beni Real Madrid isteseydi bile yine Atletico Madrid’i seçerdim...”
Çoğu kişiye manasız ve “eyyam dolu”
gelebilecek bu konuşma, aslında Real’in karizması altında ezilen Atletico taraftarını ateşleyici,
zekâ dolu bir vurguydu bu...
Arda’yı izlemek için Madrid’de bulunan
Gökmen Özdemir’i aradım dün. İzlenimlerini
sordum... Dün de “Bernabeu’daki El
Clasico’yu izlemeye gidecek misin?” sorusuna “Niye gideyim ki! Benim için artık Kadıköy ne ise Bernabeu da orası...” şeklinde yanıt vermiş. Yani F.Bahçe ne ise Real Madrid de o...
Atletico Madrid Başkanı Miguel Angel Gil ise Arda için “Bugüne kadar ilk kez yaptığımız bir transferle ilgili herkes olumlu görüş bildiriyor.
Bir yıldır onun peşindeydik ama herkesin Arda’nın ne kadar önemli bir yıldız olduğunu bilmesi
hoşuma gitti” ifadesini kullanmış.
Tabii ki sadece saha dışında verilen mesajlar yetmez, saha içinde de gösteri gerekiyor...
Türkiye’de ne yapsa değerinin altında
muamele gören Arda’nın yeni bir başlangıç
yapması, belki eski hatalarından arınması ve yeni bir yıldız profili çizmesi açısından çok önemli bir
fırsat ayağına geldi.
Dilerim bunu hak ettiği gibi değerlendirir...
Farklı bir pazar için öneriler...
Bu pazar farklı bir İstanbul yaşamak
ister misiniz?
Daha önce geçmediğiniz sokaklardan geçmek, belki defalarca önünden geçtiğiniz halde içine hiç girmediğiniz dükkanlara girmek, tadını bilmediğiniz yemekler yemek, belki bir sanat galerisine gitmek belki bir eskici dükkanında dolanmak ya da hiç aklınıza
gelmeyecek bir bakım yaptırmak ruhunuza ya da vücudunuza...
Bu pazar farklı bir pazar olsun
ister misiniz?
Eğer isterseniz...
Müstesna İstanbul, küçük dükkanlar kitabı edinin mutlaka...
Boyut Yayınevi; Pukka Living’in
hazırladığı, 100’den fazla küçük ve yaratıcı dükkanın olduğu çok renkli ve eğlenceli bir
kitap yapmış.
Daha önce bir kez daha yazmıştım bu
kitabı...
O da harikaydı.
Bu onun yeni baskısı...
Ama siz bulabilirseniz birincisini de bulun. Onda da çok farklı, başka müstesna dükkanlar vardı.
İstanbul’u küçük sokaklarıyla seven
‘maceracılar’ için bir-iki küçük öneri...
Sabah pazar kahvaltısını dışarda yapmak istiyorsanız, bu pazar Van kahvaltısını
deneyin.
Cemal Süreya’nın “Yemek yemek üzerine ne düşünürsünüz bilmem ama kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı” dediğini hatırlayarak Cihangir’deki Van Kahvaltı Evi’ne gidin.
Kahvaltıdan sonra güne Cihangir’de
başladığınız için isterseniz Galata’ya isterseniz Tophane’ye isterseniz de Karaköy’den harika bir vapur keyfiyle Kadıköy’e geçin.
Galata-Beyoğlu civarını sevenlere ve
hanımlara çok ilginç bir çantacı önerebilirim. Fakat randevuyla showroom’unu görebiliyorsunuz: Misela... Asmalımescit’te.
Bu arada Beşiktaş’ta yırtılmış ama atmaya kıyamadığınız kıyafetleriniz için Örücü
Burhan aklınızda bulunsun.
Kadife ve ipek dışında her türlü kumaşı kabul ediyormuş Burhan Usta. Ellerinin
maharetine inanamayacaksınız.
Kahvaltıyı evde yapacaksanız ve Avrupa yakasında Boğaz’a yakınsanız Emirgan’daki Naan... Ama ekmekleri eve götürmeden
bitirebilirsiniz tıpkı çocukluğumuzda yaptığımız gibi... Buna dikkat!
Evet, kitaba bakarken kafanız tıpkı
benimki gibi böyle karışıyor.
Nereye gideceğinize, ne yiyeceğinize
hangisini ne zaman yapacağınıza karar
veremiyorsunuz.
Bir ona, bir buna bayılıyorsunuz.
En iyisi siz beni dinlemeyin, nereye
gideceğinize kendiniz karar verin.
Kitap hırsızlarının favorisi Elif Şafak
Geçen gün gazetede, Marmaris’teki bir kitapçıdan iki kişinin 144 tane Elif Şafak’ın İskender kitabını çaldığı haberi vardı.
“Bu hikâyeden film olur” diye geçti aklımdan okurken...
Sonra bu hafta Aktüel dergisinde olan haber aklıma geldi:
En çok hangi kitaplar çalınıyor?
Amerika’da ünlü tarihçi-yazar Barry
Landau’nun Maryland Tarih Kurumu’ndan
milyon dolar değerinde belge çalıp
tutuklanmasının ardından, Publisher Weekly
dergisi raflardan en çok çalınan kitaplar üzerine bir araştırma yayınlamış.
En çok Charles Bukowski çalınıyormuş.
Ardından da Jack Kerouac’ın Yolda’sı... Bu kitap Türkiye’de de çok çalınıyormuş... “En çok çalınanlar”da 12’nci sırada...
Nerden mi biliyorum, Aktüel dergisi de kendi araştırmasını yapmış çünkü...
En çok Karl Marx-Komünist Manifesto, ikinci Redhouse Türkçe-İngilizce Sözlük ve ardından Oğuz Atay- Tutunamayanlar çalınıyormuş.
Elif Şafak’ın İskender’i 14’üncü sırada...
Fakat “en fazla çalınan yazarlar”da
Elif Şafak birinci...
Kanuni Sultan Süleyman’ın yazarı Yavuz
Bahadıroğlu ve Başka’nın yazarı Kahraman
Tazeoğlu da hemen ardından geliyor Elif’in...
İlginç bir Türkiye fotoğrafı, değil mi?