Kendisi zümrüt kakmalı tahtında oturup testilerle şarap içerek, fıskiyeli mermer havuzlarda üryan kızlarla oynaşırken, içki içen “kullarının” kellelerini kestiren bir halife padişahın yaptıklarını yadırgamayan ve onu tarihe yiğit olarak kaydettiren bir halkın, bugünkü politikacısı da elbet ‘bizim söylediklerimizle yaptıklarımız birbirini tutmaz, bu bizim geleneğimizdir’ diyecek…
AK Parti ve başbakan, varoluş sebepleriyle, daha önce söyledikleriyle çelişen ne çok iş yapıyor uzun zamandır, değil mi?
Onu destekleyen % 50’yi kendi ‘akrabaları’ sanan başbakan, o % 50’nin içinde aslında kendisine hiç benzemeyen, sadece onun demokrat tavrını ve cesaretini desteklediği için ona oy vermiş insanların da olduğunu hesaba pek katmıyor.
Erdoğan, askeri vesayete karşı ülkenin ilk uzun soluklu ve başarılı sivil direnişini örgütleyen ve askerin siyaset üzerindeki hegomanyasını kıran lider.
Bu unutulmayacak ve desteklecek büyük bir gelişme Türkiye için…
Ama son iki senede hızla değişti başbakan. Kendi gücünden büyülendi bana sorarsanız… Yapabileceklerinin bir sınırı olmadığına karar verdi.
O yüzden şimdi, bir var olma savaşına girişiyor kendine ‘karşı’ olanlarla…
28 şubatta muhafazakalara ne yapıldıysa aynısını ceberut tavırlarla kendisine benzemeyenlere o yapıyor.
Başörtüsü baskısının yerini sokakta sarılamazsın baskısı aldı…
Farkındasını değil mi, sokaklar her zaman devletin… Bizim değil… Anlayış bu… Sokakta başörtüsü takıp takamayacağına da, elele tutuşup tutuşamayacağına da devlet karar verecek.
Bir yandan insanların hayat tarzlarına müdahale ediyor, karşı çıkanlara gazla, copla, polisle saldırıyor ama bir yandan da kendi halkına zulum yapan her lideri de kınıyor başbakan.
Kendisine güldürüyor…
Ama gülünemeyecek bir başka gerçek var burada…
En tehlikelisi…
Erdoğan, İslami ve laik kesimler arasındaki derin yarayla oynuyor…
İç savaş korkusu yaratacak şey bu işte…
Pazartesi Taraf Gazetesinde Taner Akçam bunu harika anlatmıştı; ‘laik kesim, İslami kesimin iç değişimini anlamadı, şimdi de İslami kesim laik kesimde yaşanan iç değişimi anlamıyor.. Laik kesimin 10 yıldır suçlama olarak yönelttiği “şeriatçı” tekerlemesi ile AKP’nin şimdi başlattığı “28 Şubat” tekerlemesi arasında fazla bir fark yok. Ve en tehlikelisi de bu kültürel fay hatlarının giderek öne çıkacak olması. AKP’nin sivil direnişini anlamamak geleneksel laik kesimin siyasi sonunu hazırlamıştı. Aynı tehlike şimdi AKP’yi bekliyor.’
AK Parti israrla laik kesimdeki değişimi göremiyor.
Belki de normal aslında…
Çünkü bu insanlar artık klasik “laik kesim” değil... Modern, demokrat şehirliler...
Bu sivil direnişin ardındaki gençler Türkiyenin şimdiye kadar alışık olmadığı, bilmediği ‘birileri’…
İdeolojilerin “askerleri” olmuyorlar… Birey olmanın bilincindeler… Bizim ülkemizde örgütselliğin değil bireyselliğin önde olduğu ilk toplumsal hareket bu…
Geleceği ya da geçmişi istemiyor, bugünü istiyorlar…
Şiddete şiddetle cevap vermiyor ama şiddetten de yılmıyorlar… Şiddete mizah ve zeka ile cevap veriyorlar… Teknolojiyi iyi kullanıyor… Devletin ve Türkiye’nin alışık olmadığı bir güç yaratıyorlar.
Devlet bunu bildiği yöntemle bastırmaya çalışıyor, o da şiddet… Yaralıyor, zarar veriyor ama yenemiyor, yok edemiyor bu gücü…
Kararlığını aşamıyor…
“Koşan adamı” yakalasa, “duran adam” çıkıyor” karşısına.
Dünyaya örnek oluyor bu gençler…
Bir ara bize acıyordum yaşadıklarımızdan dolayı ama ben galiba AK Partiye acıyorum artık…
Bir siyasi iktidarın aynı zamanda hem saldırganlaşıp çirkinleştiği hem de çaresizleşip gülünçleştiği azdır çünkü.