Kış daha başlamadı bile ama ben uzun bir yaz tatiline çıkmak istiyorum.
Dinlenmek için değil daha ziyade unutmak için.
Bütün bu yaşananları, savaş ihtimallerini, 35 parçalanmış bedeni, siyaset rezaletlerini, devlet örgütünün acizliğini, dövülen gençleri, hapse atılan öğrencileri, başbakanı, onu savunanları, ona içi boş bir öfkeyle saldıranları, korkanları, korkmayı aydın olmak zannedenleri... Unutmak için uzun bir tatile çıkmak istiyorum.
Size de olmuyor mu bu?
Hayattan kaçmak için yorganın altına saklanmak gibi... Rezaletlerden, acılardan, saçmalıklardan saklanmak için kaçmak istiyorum.
İnsan herşeyden uzaklaşmak istiyor.
Şöyle küçük dedikodular yapmak, yürüyüşe çıkmak, sahilde dolaşmak, maaile sofraya oturup şakalı kahkahalı bir yemek yemek, arkadaşlarla ahbaplık etmek, ayaklarını da uzatabileceğin bir koltukta kitap okumak, uyuya kalmak, karabasana dönen haber saatlerini bilerek kaçırmak, televizyonda eski filmler seyretmek istemiyor musunuz siz de?
Ben bu aralar bunları çok istiyorum.
Gerçekleri değiştirmeye gücüm yetmediği gibi onları görmeye de gücüm yetmiyor bazen.
Aslında belki de güç meselesi değildir bu...
İnsanın gücü oluyor da içi almıyor bu kadar alçaklığı.
Eğer tatile gitseydim, toplumu, acıları başbakanı unutmayı deneseydim yanıma Cervantes’in Don Kişot’unu alırdım okumak için...
Ve yine şaşardım mukavvadan zırhlar giyen, yel değirmenlerini ejderha, katırcıları şövalye, uyuşuk bir beygiri soylu bir at zanneden zavallı ihtiyar bir çılgını insanlar niye bu kadar sevdi diye...
Nasıl oldu da gülünç olması gereken bir roman kahramanı, bir yiğitlik, dürüstlük simgesi haline geldi?
Sanırım Don Kişot’u alaycı bir kitabın itilip kakılan, gerçekdışı, komik karakteri olmaktan, en başa çıkılmaz güçlere meydan okuyan bir gözükaralığın cesaretin sembolü olmaya yücelten sır, Don Kişot’un kendisinde değil de Cervantes’in bu sıradışı kahramanın yanına çok sıradan, hergün rastladığımız gerçek bir karakteri, Sanço Panço’yu eklemesinde yatıyor.
Yel değirmenleriyle bile dövüşen bir delinin yanında, dövüşmesi gereken hiçbir şeyle dövüşmeyen bir ‘akıllı’ bulunduğu için fedakarlığın ve cesaretin abidesi olarak gözüküyor Don Kişot.
Don Kişot gerçeklerden ne kadar kopuksa Panço gerçeklere o kadar bağlı...
Don Kişot kendi çıkarlarıyla ne kadar ilgisizse seyisi küçük çıkarlarıyla o kadar ilgili...
Don Kişot ne kadar deliyse sıska bir atın peşinden eşeğiyle dolaşan Sanço o kadar akıllı...
Don Kişot ne kadar soyluysa seyisi o kadar bayağı...
Ve Panço’nun minik çıkarlar peşinde koşan ‘akıllılığı’, onu edebiyat tarihinin en unutulmaz aptallarından biri yapan en önemli özelliği...
Farkında mısınız önümüz arkamız Sanço Panço’larla dolu...
Yalnızca elinin dokunduğu gerçekleri farkeden, hayatın gerçeğini, ülkesinin gerçeklerini Sanço gibi eşeğinin gölgesinde arayanlarla dolu...
Hatta aynaya baktığımızda bile bazen rastlarız o herşeyi bildiğini sanan ‘akıllı’ köylüye...
Hiç bir haksızlığa sesinizi yükseltmez, hiç bir kavgaya karışmazsınız...
O kadar karışmazsınız ki sonunda yeldeğirmenleriyle dövüşen birine hayran olursunuz...
Es kaza bir gün, sizden biraz fazla güçlü birine karşı biraz yüksek sesle konuşsanız kendinizi Don Kişot ilan eder, farkına bile varmadan güçlülere karşı dikilmenin delilik olduğunu söylersiniz...
Akıllılık sessizliktir çünkü Sanço Pançolara göre...
Deliler bağırır...
Deliler dövüşür...
Deliler hakkını arar...
Deliler ayaklanır...
Deliler hesap sorar... Deliler yürür despotların üzerine...
Ancak deli biri başbakana hesap sorabilir Sanço Pançolara göre...
Akılı biri olanları alkışlar çünkü...
Aslında Sanço Panço olmaktan duyduğunuz o gizli ve acınacak utanç, sizi Don Kişot’a hayran bırakıyor.
Çünkü akıllılığınızda hayran olunacak hiçbir yan yok...
İnsanların öldürülmesine ses çıkartmadığınız için kendi korkaklığına kılıflar bulan bir akıllılığın sahibisiniz çünkü...
Çok var sizin gibi...
Her yandasınız...
Çok kalabalıksınız...
Ve Don Kişot’a hayransınız...
O yüzden siz aklınızla ve kalabaklığınızla hep aşağılanacaksınız...
Don Kişotlar ise delilikleriyle ve teklikleriyle hep hayranlık yaratacaklar...