Haberin Devamı
Shakespeare‘in en ünlü oyunlarından biri olan Macbeth‘de, oyunun kahramanı Macbeth ülkenin kralı olmak ister.
Bu amacını gerçekleştirmek için de kralı öldürür.
Bu cinayetten sonra ülke içinde savaş patlar.
Olup bitenlerden, ülke içindeki bu karışıklıktan çok korkan Macbeth, büyücülere sonunun nasıl olacağını sorar.
Büyücüler de ona cevap verirler:
- Orman yürüyünce öleceksin.
Macbeth‘in içi rahatlar.
Orman yürüyemeyeceğine göre ölmesine olanak yoktur.
Macbeth‘in karşısına çıkan ordunun askerleri, kaleyi kuşatırlar.
Ve sırtlarına birer dal bağlayarak kaleye doğru ilerlerler.
Uzaktan bakılınca görülen manzara dehşet vericidir.
Bir ormanın yürüdüğünü görürler.
Macbeth sonunda ölür.
Bizim ülkemizde de seçim günü bana sorarsanız orman yürüdü.
Aslında uzun zamandır bunun işaretleri vardı.
Ergenekon‘un, Balyoz‘un, derin devletin, orman yürüyünce öleceğine inanan Macbeth gibi daima ayakta kalacaklarına inanmaları...
Bütün gerçeklerin değilse de, gerçeklerin bir bölümünün her gün bir yerinden aydınlanması, kokuşmuş ilişkilerin ortaya çıkması, hain planların tasarlayıcılarının kendilerini ‘dokunulmaz’ sanmalarına rağmen onlara dokunulması...
Bütün bunlar ormanın yürüyeceğini gösteriyordu.
Ve seçim gecesi orman yürüdü.
CHP bu gerçeği nedense hiç göremedi.
“Orman yürümez” sanan Macbeth gibi gidip Ergenekoncuları aday yaptı.
Halkın buna karşı çıkacağını kavrayamadı.
Bütün seçim boyunca bütün bu gerçekleri görmezden geldi.
Şimdi o gerçeği bulma zamanı CHP’nin...
Ormanın yürüdüğünü görenler arttıkça CHP içindeki ilişkiler de parçalanacak.
Önümüzdeki günler CHP’nin hesaplaşma zamanı olacak.
CHP piyesinin son sahnesine geldik.
Eğer CHP hala ormanın yürüdüğünü göremezse siyaset sahnesinden sadece Kılıçdaroğlu silinmez bence...
Çok daha büyük yokoluş bekler onları.
CHP ormanın yürüdüğünü kabul etmeye çalışırken, yüzde 50 ile iktidara gelen AK Parti de müziğin değiştiğini duymalı bence.
Dünya artık yeni bir müziğin notalarını çalıyor.
Çok daha yumuşak, daha uyumlu bir melodi bu.
Daha usul ve sakin...
Barışın müziğini çalıyor dünya şimdi.
AK Parti bu orkestraya ‘zart, zurt, güm’ sesleriyle giremez.
O da müziğini değiştirmeli, “meydan müziğinden” hızlıca “balkon müziğine” geçmeli.
Ormanlar yürüyor...
Macbeth’ler ölüyor...
Müzikler değişiyor.
Hak etmediğine el uzatan Macbeth’ler için kötü...
Haklıdan yana olanlar için iyi haber bu.
78 kadın vekil: Evet ama yetmez...
Dün bizim gazetede vardı bu başlık:
78 vekille tarihin en feminen Meclis’i...
Evet geçmişe oranla bakınca kadın vekil sayısı yüzde 56 artmış.
KA-Der kampanyası “Mecliste 275 kadın” diyordu.
Ona oranla bakınca da 78 kadın çok az geliyor kulağa...
Sanırım partiler, kadınları seçilebilecekleri sıralara koymadılar.
Bunu en iyi iktidar partisi yapmış.
AK Parti’deki 78 kadın adaydan, meclise giren kadın sayısı 44.
CHP 99 adaydan 20‘sini sokabilmiş.
Bana pek feminen gelmedi bu Meclis...
Siz ne dersiniz?
Ahmet Hakan’ın kanlı eli
Elele Dergisi internet yasaklarıyla ilgili twitter‘ın gündem yaratan isimleriyle -bu onların anlatımı-, bir fotoğraf çekimi yapmış ve 22 Ağustos’ta başlayacak “internette 4 filtre” uygulamasını sormuş.
Mehmet Turgut çekmiş fotoğrafları...
Twitter‘ın kuşunu karga yapmışlar, her fotoğrafta gözüküyor. Bu fikri sevdim.
Ama gelgelelim, fotoğraflar bana çok anlamlı gelmedi doğrusu...
Mehmet Turgut güzel çekmiş de, konuyla bağlantılı değil ki çektiği kişinin yüzü.
Mesela Gülben Ergen, mesela Ahmet Hakan, mesela Kemal Kılıçdaroğlu...
Bu fotoğraflarda twitter’ı ya da interneti yasaklanmış bir yüz göremiyorum ben.
Ya da yasaklara kızmış...
Bu fotoğrafları bambaşka bir konuda yeniden basabilirsiniz.
Bu yüzler internet yasaklarını anlatmıyor. Ne yazık ki fotoğraflar da...
Ahmet Hakan‘ın, klavye üzerinde parmakları kanlı fotoğrafı gerçekten komik olmuş.
Yüzünde, tam fotoğraf çekilirken ayağına birşey batmış gibi bir acı var sanki.
Ya da çocukların, elektro gitar ya da piyanoda sert, güçlü bir eser çalıyormuş gibi yaptıkları taklitler vardır ya... Yüz ifadesi o taklitlere benzemiş. Parmaklara hiç girmiyorum bile.
Kemal Kılıçdaroğlu biraz önce Ayşe Arman‘la röportaj yapmış gibi...
Galiba Mehmet Turgut yeni fotoğraf çekene kadar bunu göreceğiz.
Gülben Ergen poz vermiş, güzel çıkmış ama ifade tamamen kendisi. Ahmet Hakan bile konsepte uymuş...
Şebnem Bozoklu‘nun ve Mehmet Ali Birand‘ın fotoğraflarını çok beğendim.
İkisinde de o bakışın arkasında bir hikaye olduğu gözüküyor...
Ahmet Hakan benden daha ‘acımasız’ olabilir. Keşke bir de o değerlendirse de fotoğrafları, okusak...
Aziz Yıldırım başkan olsun!
Sonunda anladım federasyon başkanı Mahmut Özgener’in görevi neden bıraktığını...
Dünkü basın toplantısında bu mesajı çok net verdi.
“Sistemin içine yerleşmiş, kişisel hırslarla hegemonya kurup Türk futbolunu perde arkasında yönetmeye çalışan, zaaf sahibi kişilikler yüzünden bırakıyorum.”
Çok güçlü ve sert bir cümle.
Veda konuşmasında genel hatlar çizen Mahmut’un bu cümlede kastettiği kişinin Aziz Yıldırım olduğunu anlamak için kahin olmaya gerek yok. Çünkü Yıldırım Demirören, Adnan Polat, Ünal Aysal ve Sadri Şener‘in genel durumlarına bakarsak, bırakın Türk futbolunu yönetmeyi, kendi kulüplerini yönetirken bile nasıl zorluklar çektikleri ortada...
Mahmut gibi diplomatik bir üslupla konuşan bir yöneticiden daha net bir çerçeve çizmesini beklemek hayal olurdu.
Ancak eğer yeni seçim dönemi olmasaydı, Aziz Yıldırım’a yapacağı direkt bir eleştiri başkan adaylarından birini desteklediği yönünde yorumlanır endişesi taşımasaydı, bence çok daha net biçimde Aziz Yıldırım’ı işaret ederdi Mahmut. Buna eminim...
Giden Aziz Yıldırım’dan şikayet ediyor da...
Gelen bu ismin gölgesinden kurtulabiliyor mu?
Baksanıza Başbakan’ın akrabası Göksel Gümüşdağ‘a kulüpler “Aziz Yıldırım’ın adayı” olduğu gerekçesiyle muhalefet ediyor.
Öteki aday Mehmet Ali Aydınlar ise “Aday olurken nasıl Aziz Yıldırım’a haber vermez” diye F.Bahçeliler tarafından eleştiriliyor.
Yine merkezde Aziz Başkan var.
- Bugün Mahmut’a illallah çektiren güç, yarın da yeni federasyon başkanının tepesinde Demokles’in kılıcı gibi sallanmayacak mı?
- Peki yeni başkan da aynı sebeplerden giderse, Türk futbolundaki yönetim zaafının hesabını kim ödeyecek?
Aklıma bir fikir geldi:
Futbol Federasyonu’nu direkt olarak Aziz Yıldırım’a bağlasınlar... Hem F.Bahçe Başkanı, hem Futbol Federasyonu Başkanı, hem de Kulüpler Birliği Başkanı olsun.
En azından Aziz Bey kendisinden şikayet ederek görevi bırakacak olmadığına göre, en azından yönetimsel açıdan futbola bir “istikrar” gelmiş olur...