DTP eş başkanı Ahmet Türk’le ne zamandır konuşmayı istiyordum. Farklı bir Kürt, farklı bir siyasetçi olduğunu düşünüyordum. Yanılmamışım. İnancı beni heyecanlandırdı. Yumuşak ve sakin anlatımı etkiledi. Dürüstlüğü çarptı. Ahmet Türk bu barışın en önemli isimlerinden biri.
Geçen hafta, 32. Gün programında cesur ve etkileyici açıklamalar yaptınız. “Gerekirse Kandil’e giderim” bile dediniz. Ama beni etkileyen “Kardeşlik için 17 bin faili meçhulun katilini affetmeye hazırım” demeniz oldu. Bu söylenmesi kadar da kolay bir duygu değil. Çarpıcıydı gerçekten. Nasıl tepkiler geldi Türklerden ve Kürtlerden?
Olumsuz bir tepki almadım. İnanın bana orada söylediklerimi hiçbir politik hesap yapmadan, sözcükleri seçmeden, inancımla, hissettiğim gibi söyledim. Yaşanan sürecin açık bir şekilde değerlendirmesini yaparak kamuoyuna sunmak istedim. Kendimi hiç frenlemedim. Olabildikçe açık oldum. Devletin bir kesiminde rahatsızlık yaratmış olabilir. Gerçeklerin gündeme gelmesini, iki yüzlü politikanın ortaya çıkmasını, yaşananların kamuoyuna anlatılmasını istemeyenler de olabilir. Kamuoyu yaşananları bilmiyor. Hiçbir zaman da bilmedi. Bunu bilinçli engellediler. Kamuoyu bilse, farklı bir bakış açısı olurdu, eminim. Kürt halkı her zaman Türk halkını kardeş halk olarak gördü. Yarın farklı şeyler olsa, ben bu ülkeyi bırakmam. Bu ülkede özgür ve eşit olmak isterim. Gitmem bir yere.
Sizce Türkler Kürtlerin acılarını anlıyor mu? Ya da Kürtler Türklerin acılarını? Sizce acılar anlaşılmadan gerçekten barış olabilir mi?
1991 Nevruzu’nda Şırnak’a gittiğimizde müthiş bir çatışma ortamı yaratılmıştı. 16 insan ölmüştü. Atatürk büstünün hemen orada duran bir otobüs santim santim kurşunlanmıştı, ama Atatürk heykeli sapasağlam duruyordu. İçinde iki çocuğun yanarak öldüğü ev 50 m mesafede... PKK geldi, çarşıyı dağıttı, evleri yaktı deniyor. Çarşı darmadağın ama bir tek gökyüzü gözüküyor. Yani nereden ateş ederseniz edin görünmez. Siviller konuşmaya korkuyor. Trabzonlu bir öğretmen geldi, evi taciz edilmiş. Feryat ediyor “Bugün burada olmasam kesin basına inanırdım, ama gözlerimle gördüm, Jitem’in korucuları yaptı” diyor. Susturmaya çalıştık. Başına bir şey gelmesin diye. Kürtlerin o bölgede ne yaşadığını, çektiği acıları Türkiye kamuoyu bilmiyor. Bu yüzden çözümsüzlük süreci hep devam etti. Acıları paylaşmadığımız zaman bu işi çözemeyiz, size katılıyorum. Kürtler bu süreçte duygusal yaklaşımdan çok uzak kaldı. İntikam ve nefret duygularıyla karşılaştılar hep. Acılarını kimse görmedi. Onlar da öldü. O aileler de yandı. Ona rağmen, inanarak söylüyorum, Kürtlerin gösterdiği duyarlılık ve Türk halkına her şeye rağmen öfke ve kin duymaması çok önemli. Bu sorun siyasete alet edilmeyecek kadar önemli bir sorun.
PKK’nın geldiği nokta barışçıl bir sürecin önünü açıyor
Bir barış süreci başladı mı gerçekten? Kürt sorununun çözülmesine az mı kaldı? Nedir sizin inancınız? Bu sürece güveniyor musunuz gerçekten?
Barış tabii ki kolay bir şey değil. Zaman lazım. Ama konuşmaların başlaması umut verici. Konjonktür olarak çok şeyin değiştiğini görüyoruz. PKK’nın geldiği nokta barışcıl bir sürecin önünü açıyor. Bağımsız Kürdistan yerine, sorunun Türkiye’nin bütünü içinde çözümü. Halkların kardeşliğini tesis ederek ve talep ederek çözme inancı. İsteklerinin çağdaş dünyada kabul edilebilir olması, barış için çok önemli.
Çok uzun yıllardır dağda savaşarak yaşayan insanlar var. Barış olursa sizce bu insanlar savaşsız normal bir hayata adapte olabilecekler mi? Barış iyi bir şey ama arkasını planlamazsanız eksik kalmaz mı?
Mağarada yaşayan insanlar değil ki onlar. İnternet başında Washington’da ne olmuş anında bilen, kimisi okulunu bırakmış gitmiş, kimisi ailesini. Döndüklerinde burada bir hayatları var. Siz dağda tam ne var zannediyorsunuz? “Psikolojik yardım” diyorlar. Bence böyle bir şeye ihtiyaç yok. Türk halkının düşmanı değil o insanlar. Özlemi, gelip insanca burada yaşamak. İnsanca kucaklayacak bir yaklaşım istiyorlar sadece. Bunu başarmak lazım işte. Çok içten inanıyorum ki benim dediklerimden farklı şeyler hissetmiyor onlar da.
Kürtler de sorunun silahla çözülemeyeceğini anladı
Perşembe günü Tayyip Erdoğan sert bir çıkış yaptı. Sizin silahları bırakalım talebinize karşı “Asker silah bırakamaz” dedi. Ve sizi suçladı.
Biz tabii ki böyle bir şey demiyoruz. Hükümetin çok dar bir mantığı var. Dünyada hiçbir şey tek taraflı çözülmez. İki tarafın da bu niyeti ortaya koyması gerekiyor. Tek taraflı silahları susturduğunuzda bunun bir anlamı olmaz ki. Ama “Asker silah bıraksın” demiyoruz. Bunu böyle kullanıyor. Bu sürecin demokratik bir sürece evrilmesi için operasyonlarda da hassasiyet gösterilmesini istiyoruz. Operasyonlar da durmalı tabii ki. İnsanlarımız barış arzusu içinde. Devletin statükocu anlayışını aşan bir umuttur bu. Dünyanın da barış istediği bir konjonktürde, hükümet buna direniyor. Hem içte hem dışta sorunları artık diyalogla çözülme dönemi. Bu hükümet üzerinde bir baskı yaratıyor. Ana muhalefet direnemiyor. Asker de bunu görmek zorunda. Sonuçta asker ülkenin güvenliğiyle ilgi bir memur. Siyasi irade yerine geçemez, onlar yerine kararlar veremez. Kürtler de silahla çözülmeyeceğini anladı. Talepler ortak aslında. Devlet de silahla çözülmeyeceğini görmeli artık. Demokrasi güçlerinin bu sorunun silahlarla çözülmeyeceğini anlaması önemlidir. Hükümetin çözüm için çabası yok, projesi yok, bir niyet var gibi sadece. Ne kadar direnirlerse dirensinler bir gün bizim savunduğumuz noktaya herkes gelecek. Göreceksiniz...
Siz tam ne istiyorsunuz?
Biz işin nasıl çözülmesi gerektiğini biliyoruz ama net, şart gibi ifadeler kullanmamız sürecin önünü tıkar. Karşılıklı affetmemiz lazım en başta... Sonra, demokratik bir Anayasa, farklılıkları zenginlik gören bir mantık, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, kültürel, dinsel, kimliksel, demokratik özerklik ve ademi merkezcilik anlayışı taşıyan bir proje. Katı merkeziyetçi yapının devletleri hantallaştırdığı görüyoruz. Bunları sadece kendimiz için istemiyoruz. Bunu isteyen başkaları da varsa, o halkın da iradesinin yansıması lazım. Ama “Lazlar, Çerkezler” deniyor, bu doğru bir örnek değil. Kürtler yoğun bir nüfusa ve ortak bir coğrafyaya sahip. Böyle başka bir nüfus yok. Çerkez de hakkını istiyorsa almalı. Talepleri de yok. Ama Kürtlerin var. Birbirlerine örnek gösterilemezler. Halkı tatmin etmediğiniz zaman bugün PKK olur, yarın Kürtlerin Hamas’ı çıkar, başka gün başka bir şey... Ama çözüm olmaz. PKK susarsa çözüm olmuş mu olur. Hayır, teslim almış olursunuz sadece ama Kürt sorununu çözmüş olmazsınız. Hassas bir süreç. Nereye evrileceğini söylemek mümkün değil şimdiden.
PKK Öcalan’la görüşülebilir diyor ben de isterim, keşke olsa
Peki bunların olması için sizin projeniz ne? Tayyip Erdoğan’la görüşseniz ona ne diyeceksiniz? Ne isteyeceksiniz, ne önereceksiniz?
PKK diyor ki “Öcalan’la görüşülebilir, katkı sunar, biz buna hazırız” diyor. Ben de isterim keşke birileri gidip görüşse. O olmasa biz varız. O olmazsa aklı selim insanlar kurulu bir meclis oluşturulabilir.
Tek bir seçenek yok. Bir şart sunulmuyor yani, diyalog kurulması için biz her şeye hazırız. Ama amacımız Tayyip Erdoğan’ın elini sıkmak değil. Sıkmayız da yani gerekirse. Bunun meraklısı değiliz. Çözüm için diyaloğa ihtiyaç duyuyorsa görüşelim. Ben sorumluluk ve ihtiyaç duyuyorum buna.
Öcalan çözüm için doğru anahtar, bunu inkâr edemeyiz
Ak Parti milletvekili İhsan Arslan dedi ki “Başbakan görüşecekti ama tam o sırada mayın patladı, şehitler oldu, o yüzden ertelendi.”
Bu lafları samimi bulmuyorum açıkçası. Burada kararlılık eksik. Dünyada hiçbir zaman çatışmaların olduğu yerlerde “Çatışma oldu” diye görüşmemezlik olmaz. Projeler askıya alınmaz. Yine olabilir, hiç istemememize rağmen. Kararlı olmamız lazım ama. Ayrıca çatışma olmadığı dönemleri de yaşadık, koca 5 sene hiçbir şey yapılmadı.
Öcalan için özgürlük istiyor musunuz gerçekten?
Bir anahtar varsa doğru kullanılması lazım, çözüm için. Öcalan çözüm için önemli bir anahtar. Bunu inkâr ederek bir yere varamayız. Bütünüyle çözebilmemiz için böyle görmemiz lazım zaten olayı. Bugün üç milyon insan imza toplayıp da Öcalan’ın affedilmesi için bir istek gösteriyorsa, toplum üzerinde büyük bir etkinliği var demektir. Ee, o zaman onu bu süreçten nasıl ayırabiliriz ki? “Bu etkin gücü devre dışı bırakıyorum” dersen, faydalanmazsan bunun sıkıntıları olur. Ama gerçekçi olmak lazım, bunu birinci şart gibi sunarsan çözümü tıkarsın. Bu zaman içinde olacak bir şey. Kürt cephesinin de bunu görmesi lazım. Öcalan’ın oradaki durumunu rahatlatacak birkaç çözüm yapılabilir ama tabii ki. Avukatları aracılığıyla sürekli bu kanın durmasını söylüyor. Kürtler üzerinde etkili bir isim.
Hem tarafım, hem köprüyüm hem de siyasetçiyim
Murat Karayılan’ın İskoçya modeli dediği modeli destekliyor musunuz?
Birebir böyle olacak manasında demedi. Birçok başarılmış model var. Mesela İskoçya modeli. “Şu günlerde bunu okuyorum, ilgileniyorum” manasında diyor. Şart olarak değil. Örnek veriyor. Biz de ona söylüyoruz, hangi ülkeler, nasıl projeler koymuş oturup konuşmamız lazım. Kendimize uygun bir proje geliştirmemiz lazım.
PKK ile yakın olduğunuz için ya da onları terörist ilan etmediğiniz için suçlanıyorsunuz çoğu zaman. Ne kadar yakınsınız siz PKK ile ya da DTP?
Benim duygularım ne olurdu bilemem ama Kürt olmasaydım da aynı şeyi söyleme ihtiyacı duyardım. Kürt olduğum için söylemiyorum. Var olan bir sorunun, çözümünün Türkiye’nin yararına olması gerektiğine inandığım için böyle söylerdim. Talepler, çözüm formülleri bütünleşti. Bugün DTP de, PKK da, halk da aynı şeyi istiyor. Ortak mutabakat var. Ben de söylerim, halk da söyler, PKK da söyler. Beyinde ortaklık var. Bizden çok farklı Kürtlere gidin, konuşun aynı şöyleri söylerler. Çözümün nasıl olması gerektiği konusunda ortak bir akıl var. İnançlarıma göre hareket ediyorum. Benzer şeyleri söylüyoruz diye niye ayrışmamız gerekiyor ki?
Ben hem tarafım, hem köprüyüm, hem siyasi sorumluluğum var. Kürt halkının coğrafyasından gelen insanlarız, onları tanıyan bilen insanlarız. Onların taleplerini yüreğimizde yaşayan insanlarız. Geçen gün iki gerilla öldü. Biri benim il genel meclis üyemin kardeşi, birisi ilçe başkanımız kardeşi. İç içeyiz. Bunu basite indirgemeyin. Toplumsal bir sorun bu.
SİYASET ADAMI DEĞİLİM, KÜRSÜDE HÂLÂ BACAKLARIM TİTRER
Peki, asker siyaseti etkiliyor. Bunu kıracak güçlü bir siyasi irade gerekiyor diyorsunuz. Sizin de PKK baskısı altında olduğunuza inananlar var. Öcalan’ın ya da PKK’nın sizin üzerinizde bir yaptırım gücü var mı?
Bir siyasi partinin eş başkanıyım. Delegelerim var. Bize inanan insanlar var. Tabanım var. Onlarla beraber siyaset yapıyorum. Ahmet Türk olarak bir açıklama yapmıyorum, bir partinin ortak düşüncesi. Şu anda PKK, halk ve biz aynı şeyleri söylüyoruz çözüm için. Birbirimize aykırı da düşebiliriz. Bunu da o zaman söyleriz. Kendi aramızda tabii ki tartışıyoruz. Şahin ve güvercin diye de bir şey yok aslında. Ciddi bir sorun var, diyalog ortamının olması gerektiğine inanıyoruz. Buna katkı sağlamak istiyoruz. Gayri ciddi yaklaşım görürsek, bunu sulandırmaya çalışan yaklaşımlar görürsek cesurca bunları ifşa ederiz. Gerekirse barış için diyalog oluştururuz, ama bunu görmediğimiz zaman da, bu yaklaşım içinde olmayanları da teşhir etmeye hazırız. Bu kadar da açığım.
Kimler bu barışı istemiyor?
“Kürt sorunu çözülmeden demokratikleşme olmaz” diyorlar, aslında demokratikleşme olmadan Kürt sorunu çözülmez. Demokrat bir siyasi irade olmalı. Meclis iradesi her şeyin üstünde olmalı. Bu anlayış ve kararlılık olmalı. Siyasi irade olmadan olmaz. Bugüne kadar Tansu Çiller’inden Mesut Yılmaz’ına kadar herkes bir denedi ama olmadı. Siyasi irade hep geri adım atmak zorunda kalmış. Hadi biri tesadüfen söyledi, hepsi mi tesadüfen söyledi Kürt meselesiyle ilgili çözüm noktalarını.
Onları korkutan bir şeyler mi oldu sizce?
Tabii ki. Siyasi irade hakim olmadığı için. Vesayet altında burada siyasi irade. Eğer öyle değilse bu olayı çözme kabiliyeti göstermeli siyasi irade. Askeri suçlamak çok da önemli bir şey değil, siyasi iradenin bunu aşabilmesi önemli. Ben şu ana kadar açık bir irade göremedim Ak Parti’de. Bir tartışmalar başladı ama devletin elinde, hükümetin elinde bir proje görmedim. Tartışmalar başladı. Demokratik çözüm için talepler var. Kürtlerden var, aklı başında insanlardan var. Umudumuz, Orta Doğu’daki gelişmeleri, dünyadaki gelişmeleri çok dikkatle izleyerek, Türkiye’nin yarın daha kötü kaos ortamlarına sürüklenmemesi için, demokratik refleksi göstererek, Orta Doğu’nun de demokratikleşmesine katkıda bulunacak rol ve misyonu oynaması.
Sadece Kürtler için siyasi proje üretmek bir siyasetçi olarak sizi rahatsız ediyor mu bazen? Bütün ülkede yaşayanlar için siyaset yapmak ister miydiniz?
Bu sorunlar olmasa parti kurmak gibi bir düşüncemiz olmaz. Milletvekili olmak gibi bir arzumuz olmaz. Hayatıma bakarım. Siyaset yapmak gibi hiçbir arzum yok benim. Parti arkadaşlarım da öyle. Hiçbirinin kafasında siyaset yapmak gibi bir düşünce yok. “Bu sorunun çözümünde misyonumuz var, halkın beklentisi var” diye siyasetin içindeyiz. Yarın bu sorunlar çözülsün siyasetin içinde olmayız biz. Hâlâ bacaklarım titriyor kürsüde. Alışamadım. Ben siyaset adamı değilim.
Ahmet Türk VATAN'a konuştu
DTP de, PKK da, halk da aynı şeyi istiyor. Tek eksik güçlü bir siyasi irade
Haberin Devamı