Epeydir aklım hep Abdullah Gül’de...
Bir insanın aklını durduk yere cumhurbaşkanına takması tabii ki çok anlaşılır birşey değil...
Ama Ak Parti’nin yönettiği bir ülkenin cumhurbaşkanlığını yapıyorsanız, başbakanla “kardeş” biliniyorsanız ve kendi kurduğunuz partiden “kardeşiniz” tarafından dışlanıyorsanız ilgi çekicisiniz demektir bana sorarsanız. Öncelikle de en merak ettiğim Erdoğan’la Gül’ün kardeş olduğu yalanını kimin, niye pompaladığı?
Bu “kardeşlik” laflarını politikacılar halkı kandırmak için söylerler ama bu lafları ciddiye alarak yorum yazanların ve bu yorumlara herkesin inanmasını bekleyenlerin “masumiyeti” gerçekten şefkat uyandırıcı...
Iki sene önceydi sanırım, “İnsan, kardeşinin cumhurbaşkanlığı seçimlerine girmesini engellemek için özel yasa çıkartır mı, çıkartıyorsa o kardeşlik kardeşlik olarak kalır mı” diye epeyce şaşırmıştım.
Arada neler oldu neler, en son Gül’ün başbakan olması mümkünken yolu kesildi, Hayrünnisa Gül “28 Şubat döneminde yaşadıklarım bugün bizim camiadan, dindar Müslüman camiadan yapılanlar kadar beni üzmedi. Susuyorum ama fazla susamayacağım, asıl intifadayı ben başlatacağım” dedi.
Merakım giderek arttı…
***
Peki, Gül bu“kardeşlik”oyununu oynamayı neden sürdürür?
Cumhurbaşkanı Erdoğan, benim görebildiğim kadarıyla, sadece Abdullah Gül’ü değil, yola birlikte çıktığı herkesi tasfiye ediyor aslında, Ak Parti’yi sadece kendi malı hâline getirecek bir planı uyguluyor...
“Üç dönem” kuralıyla Erdoğan’dan başka hiçbir parti kurucusu kalmayacak aktif siyasetin içinde.
Hepsi kenara itilecek.
Sadece, “bizim bir liderimiz var, o ne derse onu yaparız” diyecek tıynette adamlar kalacak ortada.
Bunu hepsi biliyor olmalı değil mi?
Bu en görünen ve bilenen gerçekleri…
***
Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün eşinin dedikleri de öyle ıska geçilecek laflar değil.
“İntifada”dan söz eden Hayrünnisa Gül bir ayaklanma başlatmak istiyor kendi camiasında...
***
Niye bu kadar canlarının yandığı açık.
Ak Parti milletvekillerinden duydukları hakaretamiz sözlerin onları yaraladığı belli.
İnsanın kendi kurduğu partide bu tür saygısızlıklarla karşılaşması, Erdoğan’a yakın gazetecilerin küçümseyici ifadeleri herhalde onları çok öfkelendirmiş olmalı.
“Kardeşin” Gül’ü siyaset sahnesinin dışına itmeye uğraşması da herhalde duydukları acıyı ve öfkeyi arttırdı…
***
Gül, “ben partime döneceğim” dediği andan itibaren parti içi muhalefetin potansiyel lideri haline geldi ister istemez.
AKP’nin gidişatından hoşlanmayanların, dışlananların, yeni demokratik politika talep edenlerin umutla baktığı insan oldu.
Buradaki soru, Gül bu umutları karşılayacak politik cesarete ve güce sahip mi?
Şu anda sanki değilmiş gibi gözüküyor.
Öfkeyle söyleniyor ama net birşey söylemiyor.
Demokratik bir hedef gösteremiyor.
Yapmıyor nedense…
Bunun nedenini merak etmeden durmak mümkün mü?
***
Abdullah Gül, benim kafamda gittikçe daha çok Hamlet’e benziyor.
Bir haksızlığı görmüş, bununla ilgili birşey yapması gerektiğini biliyor ama bir türlü harekete geçecek cesareti ve kararlılığı gösteremiyor ne yazık ki.
Halk da, “birşey yapabilecek mi” diye onu izliyor.
Böyle birine aklınızı takıp, merak etmez misiniz?
Ben ederim doğrusu…