Haberin Devamı
Sanki hayat hep aynı kısırdöngünün içinde dönüyor bu ülkede…
Sanki her şey değişse de hiçbir şey değişmiyor.
Sanki kobay fareler gibi hep aynı fırıldağın içinde dönüyoruz.
Çözümünü bildiğimiz halde çözmediğimiz sorunları konuşmayı hayat sanıyoruz…
Çözmeyeceğimiz konularda yaptığımız tartışmalarla demokrat ya da tutucu sayılıyoruz.
Zekamızı, entelektüel derinliğimizi, neredeyse cinsel çekiliğimizi, çözmekten hoşlanmadığımız konulardaki konuşma biçimlerimizin üstüne bina ediyoruz.
Bir şey söylüyor gibi gözüksek de aslında hiçbir şey söylemeden geçip gidiyoruz hayattan.
Küçük çıkarlarımız için koca bir hayatı yalanlarla boğuyoruz.
Bugünlerde Abdullah Gül’ü düşünüyorum.
Bir şey söylüyor gibi gözüküp aslında yok olmayı göze olacak kadar susuyor olanlara.
Cumhurbaşkanı’nın gerçeğini göremiyorum ben…
Siyasal iktidarın yargı darbesine sessiz kalması, “İnternet yasakları yasasına” onay vermesi, HSYK yasasına karşı sesini fazla yükseltmemesi.
Acaba aslında ne düşünüyor tüm bu olanlarla ilgili?
Onun da mı açıkları var, o yüzden mi susuyor aslında?
Erdoğan’ın karşısında olmaya cesaret edemiyor anlaşılan... Ama cesaret edemedikçe onunla beraber yok olmayı göze alıyor.
Bunun farkında mı?
Ya da o da Tayyip Erdoğan gibi kendisine bir şey olmaz mı zannediyor?
Önünde cumhurbaşkanlığı seçimi var.
Merak ediyorum bu suskunluğuyla AKP’nin cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmasını sağlayabilecek mi? Yoksa bu suskunluk onu bu kirliliğin parçası haline getirecek ve hem kendisi hem Ak Parti cumhurbaşkanlığını kaybedecek mi?
Bunları düşünüyordur mutlaka Abdullah Gül, değil mi?
Artık kimin ne düşündüğünü, neyi neden yaptığını pek anlayamıyoruz.
Bütün ölçüler, ahlaki değerler, hukuki kriterler kayboldu.
Galiba sorunu çözecek enerjiyi ve kararlılığı göstermek zorunda kalmaktansa kör ve sağır olmayı seçiyoruz.
Hep aynı çamurlu suya parmağını sokup çıkarmaya hayatın en önemli anlamını yüklüyoruz.
Ama ben şunu merak ediyorum, o çamurlu suyumuzu kaybedersek, yani bir gün gerçek cevaplarla, gerçek çözümlerle konuşursak her birimiz aslında ne deriz?
Ne düşünüyoruz ülkede olanlarla ilgili?
Her politikacıya rahatlıkla sorabiliriz ‘aslında ne düşünüyorsun’
Bu ülkede her politikacı aslında düşündüğünü söylese, bu ülkede neler olurdu acaba?
Ak Partililer… En çok onlar aslında ne der acaba başbakanlarıyla ilgili?
Ya da onu körü körüne destekleyenler, ahlaksız olmayı bilerek seçen gazeteciler aslında ne der?
Günlük çıkarlar için bütün geleceklerini lekelemeyi acaba neden göze alıyorlar?
Bir gün gerçeklerle yüzleşmek zorunda kalacak herkes.
Bunun kaçınılmaz olduğu artık açıkça gözüküyor.
Belki de asıl soru, gerçeklerle yüzleşmemize yol açacak o kaçınılmaz olayın nasıl belireceği karşımızda?
Bir yıkım mı olacak, büyük acılardan mı geçmemiz gerekecek, ülke nefret ekseninde ikiye mi ayrılacak, birbirimizle mi çatışacağız?
Gittikçe bize yaklaşan gerçek nasıl çıkacak ortaya acaba?
Gerçeğin ortaya çıkmasını geciktirmenin bedeli hepimiz için ne olacak?
O bedeli ödeyebilecek miyiz?
Şu küçük sorudan başlayabiliriz cevaplamaya ‘aslında gerçekten ne düşünüyorsunuz?’