Ertuğrul Özkök dünkü yazısında şöyle yazdı: “Bugün azımsanmayacak sayıda İzmirlide, Egelide şu düşünce yerleşiyor: Güneydoğu olmasa biz çoktan Avrupa Birliği’ne girmiştik.”
Benim tanıdığım ve sevdiğim İzmir’de, Ege’de bu tür ayrımcı bir yaklaşımın egemen olduğunu sanmıyorum. Fakat böylesi bir durumu, spekülasyon olarak dahi konuşuyor olmamız bile son derece üzücü ve kaygı verici.
Özkök’ü okurken aklıma 1990’lı yılların başlarında yaşadığımız bir tartışma geldi. Kürt sorununun ve PKK eylemlerinin en yakıcı olduğu o günlerde haftalık Aktüel Dergisi peş peşe yaptığı dosyalarla hepimizi şaşırtmıştı. Örneğin bir hafta kapaktan “Kürtler Türkleri sömürüyor!” diye ilan etmişlerdi. Bu sonuca, Güneydoğu’dan toplanan vergilerle bu bölgeye yapılan kamu yatırımlarının hızlı bir karşılaştırmasıyla varmışlardı.
Aynı dergi Türkiye’de ilk kez, devletin “vur kurtul” politikasına karşı açıkça “ver kurtul” stratejisini çıkartıyordu. Basitleştirerek söyleyecek olursak, dergi yöneticileri ve bazı yazarlarına göre Güneydoğu (ve dolayısıyla Kürtler) Türkiye’nin bir kamburu haline gelmişti. Üstelik içlerinden silahlı mücadele yöntemine başvuran ayrılıkçı bir örgüt de çıkarmışlardı. Onlara göre çözüm, bu parçanın koparılıp atılması ve Türkiye’nin bu sayede daha hızlı ve dinamik bir şekilde modernleşip Batılılaşmasıydı.
Yukarıda “tartışma”dan söz ettim ancak Aktüel kadrosu bu tezlerini tartışmaya pek de hevesli değildi. Yaptıklarının yanlış, ayrımcı ve tehlikeli olduğunu söyleyen benim gibileri “kaba solcu”, “ucuz popülist”, “Kürt sevdalısı” gibi terimlerle küçümsemeye çalışıyor ve hepimizi, kendi yarattıkları ve ne idüğü belirsiz “yükselen değerler” adını verdikleri putlara biat etmeye çağırıyorlardı.
Yollar ayrıldı
Özkök dünkü yazısında İçişleri Bakanı Beşir Atalay’a şöyle demiş olduğunu da aktarıyor: “Siz hep Güneydoğu Anadolu’nun bölünmesi endişesinden söz ediyorsunuz. Ama bu iş iyi yönetilmezse bir gün bir bakarsınız ki, Ege’den bölünme sinyalleri gelmeye başlamış.”
Özkök’ün sözünü ettiği sinyaller, Aktüel çevresinin yıllarca önce tohumunu attığı o tiksinti verici “ver kurtul” yaklaşımının günümüzdeki tezahürlerinden başka bir şey değil.
Buraya kadar her şey normal gözüküyor fakat dün Aktüel ve benzeri mecralarda “ver kurtul” tezlerini itinayla işleyenlerle günümüzde “verelim Güneydoğu’yu, görsünler günlerini” diyenler bir süredir tam zıt kutuplarda yer alıyorlar. Yaşadığımız anormalliği biraz daha netleştirmek için bir örnek vereyim: Özkök’ün sözünü ettiği “bölücü Türkler”le bir anket yapılsa ve kendilerinden en nefret ettikleri gazetecilerin isimleri istense, o tarihte Aktüel’in yönetiminde yer alan veya orada yazı yazan ve ısrarla “ver kurtul” tezlerini işlemiş olan çok sayıda isimle karşılaşırız.
“Liberaller” ve demokrasi
Salı ve Çarşamba günü ülkemiz İslamcılarının darbe günlerinde sessiz kaldıklarını, hatta bazılarının cuntalarla işbirliği arayışına girdiklerini hatırlatıp, günümüzde “en keskin demokrat” olarak ortaya çıkmalarının doğurduğu bazı soruları sıralamıştım.
Benzer bir durum kendilerine “liberal” adını verenler için de geçerli. İçlerinden çoğu, en kızgın dönemlerde Kürtlerin hak taleplerine kulak kabartmak bir yana, onlara destek verenlere bile mesafeli ve kibirli yaklaşmışlardı; şimdi Kürt açılımını savunmada şampiyonluk onlarda. Olabilir, insanlar değişir. Eğer gerçekten değiştilerse hem kendileri, hem Türkiye için iyi olmuş demektir. Ama geçmişleriyle yüzleşmeleri, ülkenin Batısında yeşermekte olan “Türk ayrılıkçığı” nda kendilerinin paylarının hayli yüksek olduğunu kabul etmeleri şartıyla.
Bu noktada başlığımıza dönebiliriz. Şair İsmet Özel’in birbirinden güzel deneme kitabı adlarından biridir Zor Zamanda Konuşmak. Özel, kitaba adını veren denemesinde hangi konuyu nasıl irdelemişti, hatırlamıyorum ancak ne zamandır Türkiye’de kimi kişi ve çevrelerin pek sevdikleri radikal çıkışlarını gördüğümde aklıma hep bu başlık gelir.
Siyasi iktidar Kürt sorununu yok sayar; hak arayışlarını her türlü yöntemi kullanarak, kendi yasalarını da ihlal ederek bastırmaya çalışırken Kürtlerin yanında olmak yerine “zaten bu Kürtler Türkleri sömürüyor” küstahlığına sığınıp Tansu Çiller’e güzellemeler düzenlerin, yıllar sonra bir başka siyasi iktidar ne yapıp edip Kürt sorununu çözmeye kalktığında “Biji Erdoğan” diye bağırması bana samimi gelmiyor.
Tüm Türkiye’nin Kurban Bayramı’nı kutlar ve varolduğuna inandığım kardeşliğimizi daha da güçlendirmesini dilerim.