‘Zinde kuvvetler’ ‘dinamik güçler’ oldu

Org. Büyükanıt’a “bazı mesajlar vereceğinizi biliyorduk, ancak açıkçası bu kadarını beklemiyorduk” dedim. Güldü ve “ben bunları ilk kez söylemiyorum ki! Mesela devir teslim törenindeki konuşmama bakın” dedi

Haberin Devamı

Org. Büyükanıt’a “bazı mesajlar vereceğinizi biliyorduk, ancak açıkçası bu kadarını beklemiyorduk” dedim. Güldü ve “ben bunları ilk kez söylemiyorum ki! Mesela devir teslim törenindeki konuşmama bakın” dedi. Konuşmayı izleyen Türkiye’den gelen bazı köşe yazarları da benzer değerlendirmeler yaptılar. Yani “yeni bir şey yok”tu.

Katılmıyorum. “Yeni” ve “tarihi” bir konuşmayla karşı karşıya olduğumuzu düşünüyorum. Nitekim konuşmayı izleyen birçok resmi ve sivil kişinin de benzer bir hissiyata sahip olduğunu gözledim. Mesela çok kişi “manşete neyi çıkaracaksınız?” diye sordu, çünkü bunun manşetlik bir konuşma olduğuna emindiler.

Org. Büyükanıt daha önce benzer konuşmalar yapmış olabilir ama bu kez zaman ve mekan çok farklıydı. Onun konuşmasını “yeni” ve hatta “tarihi” kılan öğeleri sıralayacak olursak:

1) Türk-Amerikan ilişkilerinin keskin bir viraja girdiği bir dönemde;

2) Cumhurbaşkanlığı seçimlerine çok az bir süre kalmışken;

3) Washington’da;

4) Türk Büyükelçiliği’nde;

5) Tamamen Türkler’den oluşan sivil bir topluluğa;

6) Sivil kıyafetle konuştu.

Org. Büyükanıt konuşmasını büyük ölçüde irticalen yaptı. “Sadece satırbaşlarını mı not almıştınız?” diye sordum. İç cebinden küçücük bir asker defteri çıkardı ve “o kadar bile değil, otelden çıkarken birkaç not aldım o kadar” diye iki-üç minik sayfa tutan el yazısı notları gösterdi.

Ama belli ki bugünkü konuşmasına çok önceden epey hazırlanmıştı. Sonuçta ortaya yaklaşık 25 dakikalık ilginç ve çarpıcı bir konuşma çıktı. Konuşmanın grafiğini şöyle çizmemiz mümkün:

1) Önce, “Cumhuriyet kurulduğundan bu yana bu kadar tehditle karşılaşmamıştık” diyerek Türkiye için epey karanlık bir tablo çizdi,

2) Ardından Atatürk’ün Samsun’a çıkmaya hazırlandığı dönemin kötü koşullarını hatırlatıp yüreklere su serpti.

3) Nihayet herkesi ümitsizliği terk edip kendine güvenmeye davet etti.

4) Türkiye’nin ne kadar büyük ve güçlü bir devlet olduğunu vurguladı ve bir Genelkurmay Başkanı’ndan beklenmeyecek ölçüde “sivil” bir çıkış yapıp “Bazı korkularımızın üstesinden gelmemiz lazım. Türkiye’yi bölmeye kimin gücü yeter?” dedi.

5) Fakat hemen ardından gecenin en flaş sözlerini söyledi: “Türkiye’nin dinamik güçleri vardır. Türkiye’yi koruyan o dinamik güçler varolduğu sürece, o rüyayı görenler kabusla uyanacaklardır.”

6) Kısa bir süre sonra ise “Ben askerim ve diyorum ki kimse Türkiye’yi bölemez. Onu düşünenlere biz gerekeni yaparız. Kimseye Türkiye’yi böldürtmeyiz” diyerek “dinamik güçler” den asıl olarak neyi kastettiğini açmış oldu. (Konuşmasında sık sık Türk milletine duyduğu güveni dile getirdi ama devletin diğer kurumlarına, olumlu ya da olumsuz herhangi bir direkt atıfta bulunmadı.)

7) Hemen ardından aynı yüksek tonda rejim konusuna girdi ama bunu fazla uzatmadı. “Ulu önder Atatürk’ün kurduğu cumhuriyet rejimiyle temel ilkeleriyle sonsuza kadar varolacaktır. Bunun aksini düşünen sapkınlar, sayıları az da olsa hüsrana uğrayacaklardır” cümlesi zaten her şeyi özetliyordu.

8) Konuşmasının en duygusal ve kişisel bölümünde, geçen yıl Kara Kuvvetleri Komutanı iken yaptığı ziyaretin “ABD’den icazet aldı” diye yorumlanmasına duyduğu üzüntüyü dile getirdi. (Kendisine daha sonra “böyle diyen çok kişi oldu mu?” diye sordum. “Hayır, bir kişi çıktı, ama bunun bir zihniyeti yansıttığını biliyorum” cevabını verdi.)

9) Ermeni Soykırımı Tasarısı hakkında beklenenden daha yumuşak ve serinkanlı değerlendirmeler yaptı. Tasarı’nın geçmesi halinde Türk-Amerikan ilişkilerinin çok kötü bir hal alacağına dair şantajvari sözler söylememeye azami özen gösterdi.

Org. Büyükanıt konuşmasına, sık sık yaşanan alkışlara rağmen ara vermemeye özen gösterdi. Konuşma öncesi ve sonrasında ABD’de yaşayan Türkler’le uzun uzun sohbet etti, birlikte fotoğraflar çektirdi. Gazetecilere karşı da alabildiğine cömert olan Org. Büyükanıt hiçbir soruyu cevapsız bırakmadı.

Kendisine, Genelkurmay Başkanı olmadan önce aleyhine yürütülen kampanyayı hatırlatıp “bu defter kapandı mı?” diye sordum. “Defter kapanmadı, ama zaten o söylenenlere kimse inanmadı” dedi. “Peki bunun sorumlularıyla hesaplaşacak mısınız?” diye üstelediğimde bir müddet durdu ve “merak etmeyin, Türk milleti neyin ne olduğunu biliyor” cevabını verdi.

DİĞER YENİ YAZILAR