Yine dershane krizi üzerine

Haberin Devamı

Perşembe günü çıkan “Mesele sadece dershaneler değil...” (http://rusencakir.com/Mesele-sadece-dershaneler-degil/2132) başlıklı yazım üzerine Star Gazetesi yazarı Prof. Eser Karakaş’tan bir elektronik posta aldım. Karakaş, Milli Eğitim Bakan Nabi Avcı’nın mesajını bir kez daha okumak gerektiğini söyleyip şöyle yazmış: “Avcı dershaneleri kapatacağız demiyor, bakanlıkla yasal bağlantıları kalmayacak diyor ki, bu en iyi çözüm. Dershanelerin kapısında bundan sonra ‘TC MEB bilmem ne Dershanesi’ yazmayacak. Hükümet ‘kebapçıları kapatacağım’ diyebilir mi? Hükümet ya da belediye ancak hıfz-ı sıhha koşullarını ısrarla tutturmayan tekil kebapçıyı kapatabilir, dershanelere de öyle bakmak lazım, bunlar diploma, yetki ve sorumluluk veren okullar değil, MEB’e bağlı olmalarının nedeni ne olabilir ki?”

Karakaş’la paralel çizgideki bir başka isim de Bugün Gazetesi yazarı Gülay Göktürk. O da korkacak değil, tam tersine dershaneler Bakanlık denetiminden kurtulacağı için sevinilecek bir durumun söz konusu olduğunu ileri sürdü. Ne var ki, ne olup bittiğini daha iyi bilme imkan ve kapasitesine sahip olan Gülen cemaatinin sözcülerinin kapatılma ihtimalinde ısrar etmeleri nedeniyle tereddüte düşüp bakanlığın bir an önce durumu netleştirmesini istedi.

Sahipsiz proje

Bakan Avcı’nın açıklamasının ardından şöyle bir durum ortaya çıktı: Gülen cemaati ile hükümet arasından herhangi birini tercih etmedikleri anlaşılan Karakaş ve Göktürk gibi isimlerin iyiniyetli yorumlarına karşılık Güen cemaati, Başbakan Erdoğan’ın dershaneleri kapatma ısrarının nihayet sonuç vermek üzere olduğu düşüncesiyle tam bir alarm haline geçti; yayın organlarında dershanelerin kapatılmasının eğitim sistemine olumsuz etkileri açık ve detaylı bir şekilde, bu uygulamanın iktidar partisine nelere mal olabileceği daha dolaylı ve üstü kapalı bir şekilde yazıldı, anlatıldı. Buna karşılık ne hükümetten, ne iktidar partisinden, ne de hükümeti desteklediği bilinen kişiler, yayın kuruluşları ve yazarlardan, dershanelerin kapatılması lehine herhangi bir görüş dile getirildiğini görmedik.

İşin ilginçliği şurada: Sahipsiz gibi görünen dershanelerin kapatılması projesi, dört bir yandan gelen eleştirilere rağmen hayata geçirileceğe benziyor. Tartışmaların ekseninde eğitim sistemiyle ilgili soru ve sorunlar var ancak geçen yazımdaki analizimde ısrarcıyım: Bu sadece dershane meselesi değil. Hatta daha ileri gidip, bu esasında bir dershane meselesi değil de diyebiliriz.

Cemaatin kalbi

Şöyle ki, bu ülkede yıllardır Gülen cemaati denince akla ilk olarak dershaneler gelir. Yine bu ülkede yıllardır, dershane denilince Gülen cemaati gelir. Çünkü Fethullah Gülen 1970’li yıllarda kendi bağımsız yapılanması için kolları sıvadığında ilk olarak yakın çevresine dershaneler açtırmıştı. Daha sonra dünya çapında ün yapan “Gülen okulları”nın temelleri de o dershanelerde atılmıştır.

İlk başlarda Cemaat dershanelerine, onlara güvenen aileler çocuklarını yolladı. Kısa süre içinde bu dershanelerin başarısı dikkat çekince Cemaat ile doğrudan ilgili olmayan muhafazakâr aileler de çocuklarını yollamaya başladı. Bir aşamadan sonraysa Cemaat dershaneleri toplumun birçok kesiminin ilk tercihleri arasında yer aldı.

Başbakan’ın eğitim sistemiyle ilgili birtakım kaygılar nedeniyle dershanelere sıcak bakmadığını söyleyenler var. Olabilir. Ama onca sorunu olan eğitim sisteminin en acil ihtiyacının dershanelerden kurtulmak olmadığı da aşikâr.

Dolayısıyla fazla tevile gerek yok: Hükümetin hazırlığını yaptığı düzenlemenin ana hedefinde Gülen cemaatinin 12 Eylül, 28 Şubat gibi süreçlerde bile bir şekilde varkalmış olan dershaneleri bulunuyor. Diğer bir deyişle “dershane krizi”ni, geçen yıl Şubat ayında MİT kriziyle su yüzüne çıkan hükümet-cemaat çatışmasının doğal bir uzantısı, hükümetin Cemaat’e cevabı olarak görmek ve bu krizin eğitim sisteminden ziyade siyasi hayatımıza muhtemel etkileri üzerinde kafa yormak daha isabetli olacaktır.

DİĞER YENİ YAZILAR