Dağ derken tabii ki “Kürt açılımı”nı kastediyorum. İlk başta devletin Kürt sorununu çözmek için bir “açılım” başlatmasını ihtimal dahilinde görmeyenler, işin ciddiyeti ortaya çıktıktan sonra “Dağ yine fare doğuracak” diye kehanette bulunmaya başladılar. Burada ilginç olan şu: Bir insan herhangi bir olay karşısında “Dağ fare doğurdu” derse esas olarak yaşananlardan üzüldüğünü eleştirel bir şekilde dile getirmiş olur. “Kürt açılımı”ndan bir şey çıkmayacağını öngörenlerse hiç de üzülüyor gibi gözükmüyorlar. Zira onlar “Dağ fare doğuracak” derken aslında “Dağ fare doğursun” demeye getiriyorlar. Her ne kadar “Ben de çözüm istiyorum” deseler de Kürt sorununun çözülemesini arzulamıyorlar.
Yıllardan beri Kürt sorununun kalıcı bir şekilde çözülmesi için katkıda bulunmaya çalışan bir gazeteciyim. Benim gibi çözüm yanlıları değişik hükümetler döneminde az da olsa umutlandık ve kısa süre içinde hüsrana uğradık. Fakat bu sefer durumun farklı olduğunu, dağın fare doğurmayacağını, bu sorun çok kısa süre içinde çözülemese bile, çözüm yolunda çok ciddi mesafeler alınabileceğini düşünüyorum.
Peki neden? Bir kere çok uzun bir süredir devletin değişik kurum ve kademelerinde bu yönde hummalı bir faaliyet yürütülüyor. Fakat Başbakan Erdoğan “cesur adımlarla” sorununun bir an önce çözümü önerilerine karşı “kimlik değil hizmet politikası” stratejisini öne çıkararak direniyordu. Bu politika son yerel seçimlerde AKP’nin Güneydoğu’da hayal kırıklığı yaşamasıyla suya düşünce hükümet de “kimlik politikaları”nın daha fazla öne çıkarılması gerektiği noktasına vardı.
Bahçeli ve Baykal
İşin ne derece ciddi ve sonuç alma ihtimalinin ne ölçüde yüksek olduğunu anlamak için MHP Lideri Devlet Bahçeli ile CHP Lideri Deniz Baykal’ın değişik dozlardaki tepki ve itirazlarına bakmak yeterli olabilir. “Açılım” çalışmalarının Milli Güvenlik Kurulu’nda (MGK) etraflıca ele alındığının Erdoğan tarafından açıklanmasıyla birlikte Bahçeli çok yüksek sesle karşı çıkmaya başladı. “Açılım”ın ilk somut adımı olan Polis Akademisi’ndeki çalıştaya da şaşırtıcı ölçüde sert ve kaba protestosunu da aynı şekilde okumak lazım.
Baykal’ın da nötr tutumunu AKP-DTP buluşmasının hemen ardından değiştirmesi manidardır. Anlaşılan CHP Lideri, daha DTP’nin adını bile ağzına almayan Erdoğan’ın Kürt açılımı yapmasının mümkün olmadığını görüyordu. Fakat Erdoğan, Ahmet Türk ve arkadaşlarıyla görüşmesinin ardından son derece pozitif açıklamalar yapınca Baykal hükümetin aslında PKK ile pazarlığa oturmuş olduğunu söylemeye başladı.
Siyasetçiliğinden önce son derece parlak bir siyaset bilimci olan Baykal’ın, DTP’nin PKK ile ilişkinin zararları kadar yararları da olabileceğini çok iyi bildiğine eminim. Nitekim kendisinin zaman zaman Erdoğan’ın DTP’yi muhatap almama inadını eleştirmiş olduğununa da tanık olmuştuk. Yine aynı Baykal, AKP’lilerin telaffuz etmeye korktuğu “af” sözcüğünü, tabii PKK’nın silah bırakması koşuluyla kullanmaya cesaret edebilmişti.
Artılar ve eksiler
Dağın fare doğuracağını ileri sürenler, AKP’nin seçmen tepkisini düşünerek çözüm için gereken cesur adımları atamayacağına inanıyorlar. Gerçekten siyasi açıdan son derece riskli bir süreç söz konusu. Ne var ki sorunu çözmeye çalışmanın olduğu kadar çözüme kalkışmamanın da hayli yüksek maliyeti var. 1980 sonrasında birçok siyasi parti iktidarda yer aldı fakat bunların hemen hepsi Kürt sorununu çözemedikleri için kaybetti, hatta bazıları ortadan kayboldu.
Erdoğan ve kurmayları bu açılımın “getirebilecekleri”nin “götürebilecekleri”nden daha fazla olabileceği yolunda bir hesaplama yapmışa benziyorlar. Bunun hiç de yanlış bir hesap olmayabileceğini ve açılımın startından bu yana oluşan kamuoyunun da bunu kanıtladığını düşünüyorum.
Yine dağ fare mi doğuracak?
Haberin Devamı