Bursa ve Gaziantep’te stadyumlarda Diyarbakırspor takımı ve taraftarlarına yapılan muameleyi “ayrımcı” olarak nitelediğim için her iki şehirden de bazı okurlardan itirazlar geldi. Öncelikle şu noktayı netleştirelim: Söz konusu tatsız olayların Bursa ve Gaziantep’te yaşanmış olmasından kesinlikle bu illerimizi sorumlu tutuyor değilim. Ancak münferit veya organize olsunlar, her iki durumda da bu olaylar son derece tehlike arz ediyor ve muhakkak acilen bir şeyler yapmayı gerektiriyor. Bursa ve Gaziantep’in ileri gelenleri, kanaat önderleri, siyasetçileri, aydınları, bu tehlike uyarılarını dikkate almak yerine, illerinin adını koruma adına, yaşananları makulleştirmek için gayret gösterirlerse hem bu tür tatsız olaylar başka bölgelere de sıçrar, hem de söz konusu illerimizde daha vahim durumlarla karşılaşabiliriz.
Trabzon örneğini hatırlayalım: İlkin durumdan vazife çıkaran bazı “sıradan vatandaşlar” PKK’lı sandıkları TAYAD üyelerine şehir merkezinde saldırmış ve bundan pek gurur duymuşlardı. Ardından genç bir çocuk şehirde görev yapan Katolik rahip Santorro’yu öldürdü ve kent yine infiale kapılmadı. Nihayet yine Trabzon merkezli bir şebeke İstanbul’da gündüz gözüyle Hrant Dink’i katletti. Bütün bunların peş peşe gelmesi üzerine doğal olarak gündeme gelen “Trabzon’da ne oluyor?” sorusu kentin çoğunluğunda tedirginlik yarattı. İlk bakışta haklılık payı var gibi gözüken “Şehrimizi niye zan altında bırakıyorsunuz?” şikayetlerinin, bunu dile getirenlerin çoğunun, yaşanan saldırı ve cinayetleri açık ve hiçbir tartışmaya yer bırakmayacak şekilde lanetlemedikleri görününce pek anlamlı olmadığını anladık. Birkaç cılız iyiniyetli girişim dışında Trabzon’da, “bize ne oluyor?” yerine, yaşananlardan rahatsızlık duyanlara yöneltilen “size ne oluyor?” sorusu baskın çıktı.
Sorumlu kim?
Birçok Bursalı, Diyarbakırspor’a özel bir durum olmadığını, stadyumda “Kahrolsun PKK” sloganının yıllardır atıldığını söylüyor. Haklı olabilirler ancak “PKK dışarı” sloganı için de aynı şeyi söyleyebilirler mi? Veya bir başka soru: Her maçta Bursa tribünlerinde seyirciler “Ne mutlu Türküm diyene” diye yazıyorlar mı?
Kuşkusuz futbol seyircisi de ülkede olup bitenleri yakından takip edip görüş ve tepkilerini maç vesilesiyle dile getirmek isteyebilir. Bu olayların tam da “Kürt açılımı”na denk gelmesinin tesadüf olmadığı düşünülürse, Bursa ve Gaziantep’te bazı seyircilerin açılımdan memnun olmadıklarını varsayabiliriz. Ama açılım eğer yanlış bir şeyse veya yanlış yürütülüyorsa bunların sorumlusu ne Diyarbakırspor, ne onun yöneticileri, ne de taraftarlarıdır.
Eğer birileri “siyasi hassasiyet” göstermek için futbol tribünlerini seçer ve burada duygularını etnik ayrımcılık çağrıştırarak, hatta düpedüz ayrımcılık yaparak dile getirirlerse o zaman bir başkaları da kalkıp itiraz eder, yaptıklarının yanlış ve son derece tehlikeli olduğu uyarısında bulunur.
Dün “ayrımcılık ve dolayısıyla ırkçılık ülkemizde o kadar sıradanlaşıyor ve yaygınlaşıyor ki yakında ilkokullara bile sıçrayabilir; hatta çoktan sıçramış bile olabilir” diye yazmıştım ve bir okurumdan çok çarpıcı bir e-posta aldım. Kendisinin yaşadığı kötü olayları aktarmak istemiyorum ama son cümlesi çok anlamlı: “Bence ayrımcılık ve hatta ırkçılık artık ilköğretime kadar inmiş bulunuyor güzel ülkemizde. Umarımız hep beraber aklımızı başımıza alır ve bu süreci tersine çevirebiliriz.”
Evet “size ne oluyor?” yerine “bize ne oluyor?” sorusu baskın çıkarsa belki her geçen gün büyüyen ayrımcılık tehlikesinin önü bir nebze alabiliriz.
Yine ayrımcılık üzerine: Bize ne oluyor?
Haberin Devamı