Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Baltık ülkeleri gezisinin dönüş yolunda, heyette bulunan bir iş kadını okumakta olduğum kitaba bakmak için izin istedi ve daha eline alır almaz “adı rahatsız edici” dedi ama kitabı bırakmayıp merakla karıştırmaya başladı.
Bunda şaşıracak bir şey yok. Çünkü Timaş Yayınları’ndan bu yılın başında çıkan, Simla Yerlikaya imzalı bu kitabın adı “Yeni Komşumuz Kürdistan”.
“Kürdistan” adının Türkiye’de hâlâ belirgin bir rahatsızlık yarattığını ama Irak’ta bölgesel Kürt yönetiminin aynı ölçüde bir merak uyandırdığını biliyoruz. Bu merakın özellikle iş çevrelerinde daha yoğun olduğundan da haberdarız. (Bu birbiriyle çelişik olguları foto muhabiri arkadaşım İlker Akgüngör’le hazırladığımız “Türklerin kuzeyi, Kürtlerin güneyi” adlı yazı dizimizde, özellikle dizinin ilk bölümünde (http://www.rusencakir.com/Ilk-izlenimler-Irak-Kurdistanindaki-Turkiye-realitesi/1928 ) ele almıştık.)
2011 yılının ekim ayından beri TRT Türk’ün Erbil temsilciliğini yapan Simla Yerlikaya da kitabını bu iki ana izlek, yani Irak Kürdistanı’ndan duyulan, büyük ölçüde önyargılardan kaynaklanan rahatsızlık ve yanıbaşımızda şekillenen yepyeni bir devlete yönelik merak üzerine inşa etmiş. Yazar bir yandan, kısa zamanda büyük dönüşümlere sahne olan bu bölgedeki (henüz ülke olarak tanımlayamıyoruz ama yakın gelecekte pekâlâ mümkün) çelişki ve sorunları, iktidar kavgalarını olabildiğince objektif bir şekilde anlatır ve merakımızı büyük ölçüde giderirken, diğer yandan Kürdistan’a yönelik rahatsızlıklara karşı yer yer sübjektif bir dile başvuruyor. Ki bunda bir sorun görmüyorum çünkü onun evrensel insan hakları üzerine inşa ettiği bu pozisyonun son derece isabetli olduğunu düşünüyorum.
Zengin ama yoksul: Kerkük
Kitapta en çok, yazarın hemcinslerinin dertleriyle dertlendiği Kürdistan’da kadın sorunu üzerine olan bölümden ve yazarın Kerkük ve Musul üzerine gözlemlerinden etkilendim. Malum Kerkük uzun süredir Irak’ın en kırılgan, bu yüzden de en gergin ve kanlı illerinin başında geliyor. Hem Kürtler, hem Araplar, hem de Türkmenler Kerkük’ün gerçek sahibinin kendileri olduğu iddiasındalar. Petrol kaynakları açısından belki de dünyanın en zengin şehri olan Kerkük’ün yaşam standartları açısından yine dünyanın en yoksul şehirlerinden birisi olmasının doğurduğu çelişkiden kaynaklanan öfkeyle Yerlikaya Kerkük’ü anlatmaya şöyle başlıyor: “Ezilenler, hakkı yenenler bir millettir bu dünyada. Bizi başka milletlere, boylara, sınırlara bölenlerin esas amacı bu gerçeğin üstünü örtmektir. Onlar, ezilenleri böler ve böylece zalim idarelerini daha rahat sürdürürler. Zalimlerin masa başında aldığı kararlar nasıl oluyor da ‘kader’ diye insanlara satılıyor? Daha da önemlisi bizler bunu nasıl ‘kader‘ olarak kabul edebiliyoruz?”
Zor bir soru. Cevabını bildiğimiz ama kolay kolay dillendiremedğimiz bir soru.
Yeni komşumuzu tanıyalım
Haberin Devamı