İdam cezası ülkemizde 2002 yılında savaş, çok yakın savaş tehdidi ve terör suçları halleri dışındaki suçlar da, dört yıl sonraysa tüm suçlar da kaldırıl dı. Ne var ki Başbakan Erdoğan son dönemde üst üste yaptığı açıklamalarla idam cezasını yeniden ülkenin gündemine sokmayı başardı. Alında son derece yanlış ve tehlikeli bir tartışma bu. Yanlış çünkü:
1) Doğru olan, temel hak ve özgürlükler söz konusu olduğunda (idam cezasında “yaşam hakkı” söz konusu) toplumların bunları daha ileri seviyelere taşımaya yönelik tartışmalar yapmalarıdır. Kazanılmış bir hakkın (idam cezasının kaldırılmasının) geri alınması bir ülkeyi kesinlikle ilerletmez;
2) İdam tartışması genellikle “halkın görüşü” ekseninde tartışılıyor, hatta gerekirse referanduma gidilebileceği söyleniyor ya da ima ediliyor. Halbuki temel hak ve özgürlükleri ilgilendiren konularda halkoyuna başvurulması, sayıca az olanların kaygı ve beklentileri göz ardı edileceği için, doğru bir yöntem olarak görülmez;
3) İdam cezasını savunanlar bunun hangi suçları kapsaması gerektiği konusunda farklı görüşlere sahipler. Bununla birlikte önceliğin “terör suçları”na verildiği/verilmek istendiği görülüyor. Burada da ana hedefin PKK olduğu açıktır. Ama unutulan bir nokta var: PKK 30 yılı aşkın süredir varolmasına rağmen, idam cezasının geçerli olduğu dönemlerde bile tek bir PKK’lı asılmadı. Bu nedenle önce “Neden şimdi?”, ardından “İdam cezası PKK’lıları sahiden caydırabilir mi?” soruları cevaplanmayı bekliyor.
Neden tehlikeli?
PKK demişken bu tartışmanın “tehlikeli” olan yönüne gelebiliriz:
1) Ülkemizde idam cezasını kaldırılması veya yeniden uygulamaya konulması tartışmalarının tam merkezinde Abdullah Öcalan yer alıyor. MHP Lideri Devlet Bahçeli “Öcalan’ı asmak için” kürsüden ip atıyor; Başbakan Erdoğan “Ben olsaydım Öcalan’ı asardım” diyor. Eğer idam cezası yeniden yasalara girerse herhalde akla ilk olarak yine Öcalan gelecektir. Böyle bir gelişmenin olacağını sanmam ama bir tehdit olarak olsa bile dile getirilmesinin son derece sakıncalı olacağı muhakkak.
2) Yukarıda değindiğimiz gibi, idam cezasının PKK’lılar için fazla caydırıcı etkisi olacağını düşünmüyorum. En fazla sağ yakalanan bazı militanlar içinde itirafçıların sayısı artabilir. Dolayısıyla “caydırma”dan çok “intikam” arayışı öne çıkabilir ki bu da PKK’ya yeni “kahramanlar” sağlamaya yol açacaktır.
3) Daha tartışma başlar başlamaz idam cezası fikrinin bile toplumun bazı kesimlerinde varolduğunu bildiğimiz “linç kültürü”nü tetiklediğini gözlüyoruz. Eğer birileri idam cezasını, “kana kan intikam” arayışını kontrol ve disipline etmenin yolu olarak görüyorsa son derece tehlikeli bir iş yapıyorlar demektir. Çünkü idamın yeniden uygulamaya konulması bu tür dürtü ve arayışları frenlemez, tam tersine daha da artırır.
Kim haklı-kim haksız
12 Eylül 2010 referandumu öncesi, 12 Eylül 1980 askeri rejiminin sorumlularının yargılanması ile ilgili düzenlemeye destek amacıyla, o dönemde asılmış bazı kişilerin mektuplarını okuyup ağlayan Erdoğan’ın bugün birdenbire idam cezası savunucusu olması çok anlamlı. Şüphesiz “12 Eylül’de insanlar haksız yere asıldı” diyenler olacaktır. Ama unutmayalım, o tarihte ülkeyi yönetenlerin bu idamların haklılığı konusunda en ufak bir kuşkuları yoktu. Dolayısıyla bugün idamı geri getirip “son derece haklı” olduğuna inandığınız infazlar yapsanız bile yarın ülkeyi yönetenlerin sizin astığınız kişilerin mektuplarını ağlayarak okumayacaklarının garantisi yok. Yani idam söz konusu olduğunda haklılık-haksızlık son derece göreli ve konjonktürel kavramlar. Bu sorunu aşmanın yegane yolu da idam cezasından kesinlikle uzak durmaktır.
Yanlış ve tehlikeli bir tartışma: İdam
Haberin Devamı