‘Uluslararası çevreler şeriatçı bir oluşumu da destekleyebilir’

Haberin Devamı

“Modern dünyada İslamcılık hareketlerinin harekete geçirici güçlerinden biri uluslararası çevrelerdir. Uluslararası merkezler için bir hareketin şeriatçı olması, milliyetçi olması, sosyalist olması önemli değil”

İslamcılık uzmanı Prof. İsmail Kara: Zeytinburnu Belediyesi, 17-18-19 Mayıs 2013 tarihlerinde, Zeytinburnu Kültür ve Sanat Merkezi’nde ‘Türkiye’de İslamcılık Düşüncesi’ başlıklı bir sempozyum düzenledi. Birbirinden farklı araştırmacı, öğretim üyesi ve gazetecinin tebliğ sunduğu, ilginç tartışmaların yaşandığı ve geniş ilgi gören sempozyumun koordinatörü Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden Prof. İsmail Kara’ydı. Bu son derece isabetli bir seçimdi, zira ilki 1986’da çıkan üç ciltlik “Türkiye’de İslamcılık Düşüncesi” başlıklı antolojiyi hazırlayan Prof. Kara ülkemizde İslamcılık denince akla ilk gelen isimdir.

Sempozyumdan dört gün sonra İstanbul Kuzguncuk’ta İsmail’le buluştuk ve tam bir saat boyunca sohbet edip tartıştık. Semih Sakallı tarafından yayına hazırlanan bu söyleşinin İslamcılık tartışmalarına katkıda bulunmasını umuyorum. İlgililer kendisiyle Mart 1994’de Pazar Postası için yaptığım söyleşiyi http://www.rusencakir.com/Demokratiklesme-Islami-one-cikarir—-Soylesi-Ismail-Kara-14-Mayis-1994/2018 ve Haziran 2008’de yine Vatan Gazetesi için yaptığım söyleşiyiyse http://rusencakir.com/Ismail-Kara-Cemaat-ve-tarikatlar-sivil-toplum-hareketi-degildir/979 bağlantılarından okuyabilir.

İslamcılık sempozyumunun koordinatörü olarak ne umdun ve ne buldun?

Türkiye merkezli olarak İslamcılığı tartışmak istedik. Çünkü İslamcılık bizde Türkiye merkezli hiç tartışılmadı. Tabii ki İslamcılık sadece Türkiye üzerinden bütünüyle konuşulamaz. Bu düşünce ve hareketin Türkiye’den dışarıya dönük, dışarıdan Türkiye’ye dönük ve hatta uluslararası çevrelerden Türkiye’ye dönük tarafları var. Bunları hem tarihi, hem tematik, hem de aktüel yönleriyle olabildiğince konuşmak, tartışmak istedik. Hedefimiz bu sempozyumu vesile edinerek bir kitap hazırlamak.

- Sonuçta sempozyum nasıl bir katkı sağladı?

Tekrar tartışmanın önünü açtı, belki bir usul de gösterdi. Benim İslamcılık sempozyumuna müdâhil olmam hem bir avantaj hem bir dezavantaj. Esasında bunun problemlerini bildiğim için orada organizatör olarak resmen gözükmedim. Sonuçta, muhteva olarak başarı oranı çok çok yüksek değil bana göre. Türkiye şartlarında iyi sayılır. Organizasyon ve hizmetler çok iyiydi yalnız, nerede ise hiçbir aksama olmadı denebilir. Kitap aşamasının daha iyi olacağını düşünüyorum. Zaten birçok konuşmacı da tebliğini bütünüyle sunamadı.

‘Uluslararası çevreler şeriatçı bir oluşumu da destekleyebilir’



Muhalefetten uyuma

- Dünyadaki İslamî hareketlerde, birbirinden habersiz kimselerde benzer yönelişler görüyoruz. Bir dönem Müslüman Kardeşler çizgisi hâkimdi, ardından İran Devrimi yaşandı. Bu arada çok fazla politik olmak istemeyen, çoğu tasavvufa yakın cemaatler varlıklarını sürdürdü. Yakın dönemde El Kaide ortaya çıktı ve şimdi de İslamcılar teker teker iktidara geliyor. Bu durumları küreselleşmeyle mi açıklayacağız?


Burada çok farklı değişkenlere göre değerlendirilmesi gereken bir hadise var. Hadiseye fikrî olarak bakarsanız tarikatlar ve cemaatler hariç, bu aktivist hareketlerin fikrî muhtevasının benzerliklerini öne çıkarabiliriz. Yeni-Selefi hareketiyle Müslüman Kardeşler arasında çok rahatlıkla fikrî irtibat kurulabilir. Hatta Türkiye’deki cumhuriyet öncesi İslamcılıkla irtibat kurulabilir. O bakımdan bunların benzer taraflarını öne alarak analiz yapmak hiç de zor olan bir şey değil. İkinci bir değerlendirme unsuru şu: Muhalefeti mi yoksa uyumu mu öne çıkartıyorlar? Bu açıdan baktığınızda bu hareketler kendi tarihleri içerisinde bile farklı şekilde duruyor. Bunun en tipik örneği Mısır’daki Müslüman Kardeşler. Türkiye’deki AK Parti. Çok kısa zaman önceki tarihlerine baktığımız vakit muhalif bir hareket olarak karşımıza çıkıyorlar. Bugün baktığımızdaysa uyum politikaları takip ediyorlar. Bu durum yorumcuları da çok ciddi ölçüde yanıltıyor. “İslamcılık öldü” tartışmalarının en önemli problemi de belki burası.

‘İslamcılık 1924-44 arası hiç yoktu’

- Yani “İslamcılık hem uyumu hem muhalefeti barındırır. Dönemsel olarak uyum veya muhalefet öne çıkabilir ama yapı hep aynıdır” mı diyorsun?

İslamcılık Türkiye’de de, dünyada da İslam’ın bir alt başlığıdır. Modern dünyada zaman zaman bu yeni yorum İslam’ın önüne çıkıyor veya çıkartılıyor. Ayrıca görünürlüğü de var. Yani öne çıkmasında sakınca yok. Fakat ilim ve fikir adamlarının ihmal etmemesi gereken şey, İslamcılığın İslam’ın alt başlığı olduğudur. Dolayısıyla İslam çok taraflı büyük bir problem olarak hem modern dünyanın, hem İslam ülkelerinin karşısında durduğu müddetçe bunun bir alt başlığı olan İslamcılık varlığını kesin olarak sürdürecektir. Bu mantıki bir çıkarımdır. Bunun inişi çıkışı, muhalefet tarafının zayıflaması uyum tarafının yükselişi gibi hususlar hep olacaktır. Bugün Türkiye’de olup bitenden yola çıkarak İslamcılığın ölümünü ilan edersek 1924-1944 arasına ne diyeceğiz? O tarih diliminde İslamcılık hiç yoktu. Sessizliğe gömülmüş bir hâldeydi. Nasıl oluyor da bu kadar uzun zaman sessizliğe bürünmüş bir hareket tekrar canlanabiliyor? Bu arada üçüncü bir noktayı atlamayalım: Modern dünyada İslamcılık hareketlerinin harekete geçirici güçlerinden biri uluslararası çevrelerdir. Bunu unutuyoruz. Bu yükseliş ve düşüşlerde sadece İslam ve İslam dünyasının yerel dinamiklerini değil aynı zamanda uluslararası çevrelerin bu hareketlerle münasebetlerini, yönlendirme ve biçimsizleştirme taleplerini, bir yere doğru itme politikalarını ihmal edemeyiz.

Modern dünya ve İslam

- Neden?

Çünkü felsefi olarak modern düşüncenin karşısında duran tek şey İslam. Hıristiyanlık ve Yahudilik gibi modern dünyanın kurucu unsuru değil. İslam hâlâ modern dünyanın karşısında felsefi olarak duran tek din, kültür ve blok. Bu bloğun binlerce rengi, farklı seviyesi var. Dolayısıyla modern dünyanın İslam’la ilgilenmesi normal. İslam’ın modern dünyanın karşısında fiili olarak bir tehdit olmadığını biliyoruz. Fakat potansiyel olarak neredeyse tek tehdit unsuru. Fiili olarak tehditmiş gibi gösterilmesi uluslararası çevrelerin başarısıdır.

- Neden fiili olarak tehdit değil?
Bunun için maddi güç lazım.

‘Hilafet karşıtı fikirlere yanıtı sözlükçü Redhouse verdi’

- Potansiyel tehdidi algılayan Müslüman olmayan güçler bu hareketleri denetim altına almak için çaba mı sarfediyor?

Kara: Hem de nasıl. Bunun çok uzun bir tarihi var. Meseleyi görmek için tarihi bir örnek veriyorum. Osmanlı hilafetinin gayri meşruluğunu ilk defa Hindistan’daki İngiliz misyonu elemanları dile getiriyor. Londra’da çıkıyor bu yayınlar. İngiliz politikacılarının bu Osmanlı hilafeti karşıtı fikirlerini cevaplayan kişiyse o sırada İstanbul’da üst düzey bir bürokrat olarak çalışan meşhur sözlükçü Redhouse. Bu hilafet karşıtı söylemlere cevap veriyor ve Osmanlı hilafetini savunuyor. Daha önemli olan, bu metnin de Londra’da basılmış olmasıdır. Yani Londra hem hilafeti savunan çizgiyi hem hilafet karşıtı çizgiyi kontrol edebiliyor.

- Peki bunu günümüze uyarlarsak?

Uluslararası merkezler için bir hareketin şeriatçı olması, milliyetçi olması, sosyalist olması önemli değil. Önemli olan kullanılmaya elverişli olup olmadığıdır. Peşi sıra da tabii kontrol edilip edilemediğidir. Onun için uluslararası çevreler ‘şeriatçı’ bir oluşumu destekleyebilir. Bunda şaşırtıcı bir şey yok. Yakın ve uzak tarihte örnekleri de var.

Yarın: Türkiye İslamcılığının özgünlüğü Ümmetçilik gerçeği Erbakan sistem karşıtı mıydı?

DİĞER YENİ YAZILAR