Üç temel aktör: Öcalan Fidan ve Erdoğan

Artıları ve eksileriyle “yeni İmralı süreci” (1)

Haberin Devamı

MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile Abdullah Öcalan arasında yeniden başlayan görüşmelerin 2013’e damgasını vuracağı ilk günden belli oldu. Devletin, gerek Öcalan (İmralı) ile gerekse PKK (Kandil) ile doğrudan ve dolaylı görüşmelerinin kesintili bir şekilde de olsa uzun bir süredir varolduğunu değişik vesilelerle öğrenmiştik. Bunlardan en sonuncusu ve galiba en ciddisi “Oslo süreci” adı verilen, Öcalan’ın bilgisi dahilinde MİT yetkilileriyle PKK yöneticileri arasında yürütülendi, ama tam da faili belli olmadan akamete uğratıldı.

Oslo sürecinde sert bir şekilde frene basılmasının ardından taraflar tam bir güç gösterisi içine girdi; PKK saldırılarını tırmandırır ve yaygınlaştırırken devlet de Kürt hareketinin yasal, yarı-yasal ve yasadışı kollarına karşı yoğun operasyonlar düzenledi. Bu arada Öcalan kimseyle görüştürülmeyerek bu yeni dönemin dışına itildi. Bu sert dönemin ardından kartların yeniden karıldığını, Öcalan’ın asli (ve belki de tek) muhatap olacağı yeni bir sürecin başlatıldığını görüyoruz.

Bu yazı dizimizde, “yeni İmralı süreci” adını verdiğimiz yeni dönemi incelemeye, burada bir şekilde rol alması söz konusu olan aktörlerin artı ve eksilerini tartışmaya açarak başlamak istiyoruz. Öncelikle üç temel aktöre, Erdoğan, Öcalan ve Fidan’a bakalım:

Abdullah Öcalan’ın artıları: Kürt siyasi hareketinin tartışmasız lideri olduğu için görüşmelerde son derece rahat hareket edebilir, inisiyatif alabilir. Devlet de onu yegane muhatap görüyor ve belli ölçülerde kendisine güveniyor.

Öcalan’ın eksileri: Yeni süreci istediği gibi yönetebilmek için kendi koşullarını iyileştirilmesini talep edecek ve bu da “aslında sadece kendini düşünüyor” türü spekülasyonları artıracak. Devletle varacağı mutabakatı gerek siyasi hareketin önde gelen aktörlerine, gerekse tabana benimsetmesinde zorlanabilir. Çünkü çok uzun süredir içerde ve ne kadar yardım alırsa alsın dış dünyayı tam olarak kavrayabilmesi zor. Örneğin Türkiye Kürtlerinin de giderek daha fazla milliyetçi dalganın etkisinde kalmalarını kabullenmek istemeyebilir.

Hakan Fidan’ın artıları: Gerek Cumhurbaşkanı Gül, gerekse Başbakan Erdoğan’ın güçlü desteğine sahip. Öte yandan hem Öcalan, hem de Kürt hareketinin birçok önde gelen aktörü kendisine güveniyor. Ayrıca hem teşkilatının, hem kendisinin PKK ve Öcalan ile görüşme deneyimi var.

Hakan Fidan’ın eksileri: Son MİT krizinde tanık olduğumuz gibi sevmeyeni çok ve bunların bir bölümü devlet içinde önemli pozisyonlara sahip. Ayrıca kendisinin siyasi bir kimliği olmadığı için Öcalan ile eşit bir konumda değil. Atacağı adımlarda mutlaka siyasi desteğe ve bunun kalıcı olmasına ihtiyacı var.

Başbakan Erdoğan’ın artıları: PKK’nın silahsızlandırılmasının, hem kendi siyasi geleceği, hem Türkiye’nin istikrarı için en acil konu olduğunun bilincinde. Arkasında hem çok geniş bir kamuoyu desteği var, hem de devlet aygıtını büyük ölçüde kontrol ediyor.

Başbakan Erdoğan’ın eksileri: İç ve dış rakipleri/düşmanları onun yumuşak karnının Kürt meselesi, dolayısıyla PKK olduğunu çok iyi biliyorlar ve örgütün silah bırakmaması için ellerinden geleni yapacaklardır. Bu bağlamda, devletin tam olarak kontrolü altında olmayan bölümleri de süreci sabote edebilir. Son olarak, açılımın durmasının ardından benimsediği sert söylem nedeniyle kalplerini kırmış olduğu Kürtlerin bir bölümünü yeniden kazanması zor olabilir. Onun bu süreçte samimi olmadığı, cumhurbaşkanlığı seçimleri için zaman kazanmak istediği yönündeki spekülasyonlar bu çevrelerce benimsenebilir.

*****


Güle güle Ümit

Yıllarca onu “Ümit Enginsoy, Entivi, Vaşington” deyişiyle tanıdık ve sevdik. Çok iyi bir insandı, bir o kadar da talihsizdi. Örneğin 11 Eylül 2001 gününde ABD’de değil de senelik izin için geldiği Türkiye’deydi. Bir an önce dönmek için nasıl çabaladığı hâlâ hatırımdadır.

Daha önceden tanışıyorduk ama 2004 Aralık ayından itibaren 2,5 yıl Washington’da bir tür kader birliği ettik. Acı, tatlı bir yığın olay yaşadık. Kimi zaman tartıştık, kimi zaman paslaştık.

Sonra Türkiye’de yeniden karşılaştık. Ve şu berbat 2012 yılı, son gününde talihsiz arkadaşımızı bizden alıverdi. İyi bir insan, iyi bir gazeteciyi daha kaybettik, çok üzgünüz.

Allah rahmet eylesin.

Yarın: Türk ve Kürt kamuoylarının durumu

DİĞER YENİ YAZILAR