Türkiye daha fazlasına ve iyisine layıktı ve hazırdı

Haberin Devamı

Başbakan Erdoğan’ın dünkü basın açıklamasının (“basın toplantısı” diyemiyorum çünkü salonu dolduran onca gazeteci, ki içlerinde genel yayın yönetmenleri ve Ankara temsilcileri de vardı, kendisine tek bir soru bile soramadılar. Bazı yayın kuruluşlarının bu açıklamaya davet edilmemesi de apayrı ve büyük bir sorundu) ilk bölümünde söylediklerinden, demokratikleşme paketinin bazı beklentileri karşılamayacağını anlamak mümkündü. Nitekim öyle oldu: Özellikle KCK tutuklularını ilgilendiren Terörle Mücadele Kanunu’nda (TMK) herhangi bir değişiklik yok; Nevşehir Üniversitesi’nin adının Hacı Bektaş-ı Veli Üniversitesi olarak değiştirilmesi dışında Alevilerin beklentileri karşılanmadı ve Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması yine bir başka bahara kaldı.

Sonuncu konunun karmaşık bazı diplomatik süreçlerle ilgili olarak pakette yer almadığı; Alevi sorunuyla ilgili ayrı bir paket hazırlandığı söyleniyor. Bu iddialar doğru olsa bile yine de beklemek gerekecek. Kaldı ki TMK hakkında herhangi bir rivayet de söz konusu değil.

Hükümetin takvimi

Paketle ilgili görüşüm başlıktaki gibi: Türkiye daha fazlasına ve iyisine layıktı ve hazırdı. Ancak hükümet ve Başbakan Erdoğan yaklaşan üç (yerel, cumhurbaşkanlığı ve genel) seçimi göz önüne alarak, atılması zaruri ve kaçınılmaz olan demokratikleşme adımlarını belli bir takvime bağlamışa benziyor. Örneğin ana dilde eğitim, daha önce de defalarca yazıp söylediğimiz gibi, eninde sonunda gerçekleşecek; gecikmesi ise Türkiye’ye zaman ve enerji kaybına mal olacak. Bu açıdan bakıldığında özel okullarda ana dilde eğitime imkân tanınması hiç kuşkusuz son derece önemli bir adım. Ardından devlet okullarında ana dilde eğitimin geleceği de kesin ama zamanı belirsiz.

Alfabe yasaklarının kalkması, seçimlerde Türkçe dışında dil ve lehçelerde propagandaya izin verilmesi, yerleşim birimlerinin isimlerinin iadesi gibi düzenlemelerin özellikle Kürt sorununun çözümüne katkıları asla yabana atılamaz. Bununla birlikte paketteki en önemli düzenlemelerin özel okullarda ana dilde eğitimin önün açılmasına ek olarak kamuda (bazı konumlar hariç) baş örtüsü yasağının kaldırılması olduğunu söyleyebiliriz.

“Yetmez ama evet” değil

Pakette olmayanları söylemek olanları küçümseme anlamına gelmez; olanları önemsemek olmayanları söylemeyi (ve talep etmeyi) engellemez. Savunduğum bu yaklaşımı 12 Eylül referandumunun ünlü (ve abes) sloganı “yetmez ama evet” ile özetlemeye çalışmak yanlış olacaktır. Zira çok ciddi bir yöntem farkı söz konusu. O sloganı benimseyenler hak ve özgürlükleri mücadele ederek “alma”yı değil de birilerinin (devletin) onları kendilerine “vermesi”ni önemsiyorlardı. Bu pakete de “yetmez ama evet” zaviyesinden bakanların, Türkiye’de bu hakları elde etmek için verilmiş olan nice mücadeleyi, fedakârlığı ve mağduriyeti geri plana ittikleri anlaşılıyor.

Sonuçta kimse kimseye durup dururken bazı hak ve özgürlükleri bahşediyor değil. Hatta çoktan hak edilmiş olan birçok hak ve özgürlüğün yürürlüğünün geciktirilmesi gibi bir durumla karşı karşıyayız.

Paketin çözüm sürecine etkisi

Bu paketin çözüm sürecine nasıl etki edeceğini anlamak için Kandil (PKK) ve tabii ki İmralı’dan (Öcalan) gelecek değerlendirmeleri beklememiz lazım. Çözüm süreci, iç içe geçmiş olan Kürt ve PKK sorunlarını birlikte çözmeyi hedefliyor. Pakette Kürt sorunuyla ilgili epey madde var ancak PKK sorunuyla doğrudan ilgili herhangi bir şey gözükmüyor. Eğer TMK değiştirilseydi KCK davalarından içeride olan çok sayıda siyasetçi, yerel yönetici, gazeteci vb. tahliye olur, bu da Kürt siyasi hareketinin sürece angajmanını artırabilirdi.

Şimdi soru şu: Bu paket durmuş olan geri çekilmeyi kaldığı yerden yeniden başlatabilir mi? Eğer PKK yöneticileri ve asıl olarak da Öcalan, Kürt sorunundaki düzenlemeleri hükümetin sürece yönelik iyi niyetinin kanıtı olarak görürlerse bu pekâlâ mümkün.

Bu son derece hassas konuda herhangi bir spekülasyon yapmayalım ve Kandil ile İmralı’dan gelecek açıklamaları bekleyelim.

DİĞER YENİ YAZILAR