Yakın tarihimizin ilk ciddi “Kürt açılımı”nın bundan 18 yıl önce yaşandığını söyleyebiliriz. Dönemin Doğru Yol Partisi (DYP) lideri Süleyman Demirel “şeffaf devlet” vaadiyle girdiği 1991 genel seçimlerinden birinci olarak çıkmış, Erdal İnönü liderliğindeki SHP ile koalisyon hükümeti kurar kurmaz Güneydoğu’ya gidip birlikte “Kürt realitesi”ni tanıdıklarını ilan etmişlerdi. Ne var ki yaklaşık altı ay sonra Nevruz kutlamalarında yaşananlar bu “açılım”ın daha açılamadan kapanması anlamına gelmişti.
O tarihte Cumhuriyet Gazetesi’nde çalışıyordum ve Diyarbakır’daki kutlamaları izlemekle görevlendirilmiştim. Diyarbakır’da bir tatsızlık yaşanmamıştı ancak Cizre’de çıkan olaylarda foto muhabiri arkadaşımız İzzet Kezer’in de aralarında olduğu çok kişi hayatını kaybetmişti. Ertesi günse Nusaybin karıştı. Olayları yerinde izlemek isteyen ben dahil bir grup gazeteci ilçe girişinde polis tarafından engellendik. O gün izlenimlerimin başlığını “Şeffaf devlet Nusaybin’de durdu” başlığıyla kaleme almıştım. Nitekim Kanlı Nevruz’un ardından Türkiye epey çatışmalı ve kanlı bir dönem yaşadı ve Kürt sorunu çözülmek bir yana, iyice derinleşti.
Yerinden gözlem
Arada başka ufak çaplı girişimlere de tanık olduk fakat bunlardan hiçbiri şu günlerde yaşamakta olduğumuz “demokratik çözüm süreci” kadar ciddi ve etkili olduğu söylenemez. Fakat yıllar geçse de sorular değişmiyor: Hükümet samimi mi? Samimi olsa bile yeterince cesaret gösterebilecek mi? Çözüm istemeyen çevrelerin direnişlerini kırabilecek, tahriklerini boşa çıkarabilecek mi?
Foto muhabiri arkadaşım Burak Kara ile birlikte üç gündür Güneydoğu’yu turluyor ve “açılım”ın buralarda nasıl hissedildiğini, yaşandığını anlamaya, bölge halkının nabzını tutmaya çalışıyoruz. Salı gününü Diyarbakır, Çarşamba gününü Kızıltepe, Nusaybin ve Cizre’de geçirdik. Bugünse Batman’da olacağız. İzlenim ve röportajlarımızı önümüzdeki günlerde yayınlayacağız fakat bugün, son tartışmaların Güneydoğu’ya nasıl yansıdığı hakkında birkaç şey söylemek istiyorum.
Öncelikle şaşırtıcı olmayacak bir gözlem: Açılımla ilgili söylenen her şey, tüm ayrıntılarıyla bölgede çok yakından takip ediliyor ve son günlerde yaşanan tartışmalar çok ciddi hayal kırıklığı ve moral bozukluklarına yol açıyor. Çünkü gerek MHP ve CHP liderlerinin sert açıklamalarına, gerek Genelkurmay’ın “kırmızı çizgiler”in pembeleşmesine bile tahammül göstermeyeceklerinin altını çizen son bildirisine baktıklarında kendilerini göremiyorlar. Sanki Kürtsüz bir Kürt açılımı yaşanıyor!
Hiç de haksız sayılmazlar zira CHP ve MHP “Türk kamuoyununun hassasiyetleri”ni o kadar öne çıkartıyorlar ki Kürtlerin arzu ve beklentilerini hemen hemen hiç hesaba katmıyorlar. Kaldı ki bölgede toplam oyları yüzde 10’u bile bulmayan bu iki partinin Kürtlerin talepleri konusunda sağlıklı bilgilenme kanallarına sahip oldukları da pek iddia edilemez.
Gerçekçi zemin
Ama açılıma yönelik ümitlerin azalmasında en çok Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ’un bildirisi etkili olmuş. Aslına bakılırsa konuştuğumuz çok kişi söze “asker böyle der, bu normal” diye başlayıp esas olarak AKP Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ ve tabii ki daha önemlisi Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün bu bildiriden olumlu olarak söz etmesinden rahatsız olduklarını ifade ettiler.
Org. Başbuğ’un çıkışını dünkü yazımda değerlendirmeye çalışmıştım. Onun hem “kırmızı çizgiler”i koruyup hem de “açılım”a karşı çıkmaması yeni bir tartışmayı başlattı. Örneğin Vatan’da Güngör Mengi gelinen noktayı “açılım yere bastı” diye değerlendirip “Arayış asıl şimdi daha gerçekçi bir zeminde ilerleme şansını ele geçirmiştir” diye yazdı.
Katılmıyorum. Zira zeminin gerçekçi olup olmadığı nereden baktığınıza bağlı olarak değişebiliyor. İstanbul’da “gerçekçi” gözüken bir şey Diyarbakır’da, Cizre’de “gerçeklere aykırı” olarak algılanabilir.
Türklerin olduğu kadar Kürtlerin hassasiyetlerini önemsemeden, onları içermeden ya da onlara ikincil roller biçilerek sürdürülecek bir sürecin hiçbir şeyi çözebileceğine inanmıyorum. “Kürt açılımı”nı başlatanların da benzer bir şekilde düşündükleri kanısındayım ve tüm baskılara rağmen süreci çözüm rotasından saptırmadan sürdüreceklerini, en azından sürdürmeye çalışacaklarını tahmin ediyorum.
Türk’ün Türk’e açılımı
Haberin Devamı