Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ’un “TSK’ya karşı medya üzerinden asimetrik psikolojik bir harekat” yöneltildiği tespit ve şikayetini daha çok tartışacağa benzeriz, tartışmalıyız. Lafı uzatmadan, Org. Başbuğ’un tespitine ana hatlarıyla katıldığımı söylemek isterim. Bu süreç belirgin bir şekilde, Org. Yaşar Büyükanıt’ın Genelkurmay Başkanı olmasının arifesinde başlamışa benziyor. O gün bugündür, internet, yazılı ve görsel medya ve diğer iletişim teknolojileri de kullanılarak TSK’ya yönelik yoğun bir kampanya yürütülüyor.
Bu kampanyada “yalan” da var, “abartı” da; ama bolca da “gerçek” mevcut. Değişik askeri karargâhlardan edinilip medyaya sızdırılan belgelerden ve bazı muvazzaf ve emekli subayın yasadışı telefon ve ortam dinlemeleri sonucu edinilmiş ve medyada dolaşıma sokulmuş muhabbetlerinden söz ediyorum. Bu kayıtlar yasadışı ancak birçok basın kuruluşu yöntemi sorgulamayıp veya sorgularmış gibi yapıp “kamu yararı” olduğu gerekçesiyle bunları geniş bir şekilde yayınlıyor. TSK’nın bütün bu bombardıman karşısında yapabileceği ve yaptığı çok fazla şey yok. Ne haftalık basın brifingleri, ne de Org. Başbuğ’un sık sık düzenlemek zorunda kaldığı basın toplantıları bu kampanyaları geçersiz kılmaya yetmiyor.
Roller değişti
Evet tam “asimetrik” bir durum söz konusu. Tıpkı yakın tarihimizde olduğu gibi. Fakat eskiden pozisyonlar tam zıttı: TSK, kimi zaman “irtica”, kimi zaman “bölücülük”, kimi zaman da “yıkıcılık” olarak tanımladığı iç tehditlere karşı bu ülkede yıllarca çok yoğun psikolojik harekat yürüttü. Çok uzaklara gitmeye gerek yok, 28 Şubat sürecini hatırlayalım: Andıç rezaleti zaten biliniyor. Medyaya verilen “irtica brifingleri” ve bunlardan hareketle yapılan, yalan-yanlış bilgilerle dolu yayınlar da malum. Ayrıca gazeteci kılıklı bazı şahısların dolaşıma soktuğu video kasetlerin kaynağında askerlerin olduğunu zaten tahmin ediyorduk; şimdi kesinleşti gibi.
TSK, medya üzerinden kamuoyunu yönlendirmeyi pek severdi ve bunda hayli başarılı olduğunu düşünürdü. Fakat geçen süre zarfında bu başarıların kalıcı değil aldatıcı olduğunu çok bariz bir şekilde gördük: Ne PKK bitirilebildi ve üzerinde yükseldiği zeminle bağı koparabildi; ne de siyasal İslamcılık marjinalize edilebildi. Bugün geldiğimiz noktada irtifa ve itibar kaybedenin TSK olduğunu görüyoruz.
Bununla birlikte çok ciddi bir olgunun altını çizmek şart: Bugün TSK başta olmak üzere hoşlanmadıkları kesimlere karşı asimetrik bir psikolojik harekat yürüten odaklar geçmişten hiç ders almamışa benziyorlar. Deneyimlerimiz ışığında rahatça şunu söyleyebiliriz: 21. yüzyılda medyayı bir psikolojik savaş silahı olarak kullanmak isteyen çoktur ama bizde de gördüğümüz gibi çok zaman geçmeden bu silah ellerinde patlar.
TSK’nın yıpratılmasından derin rahatsızlık duyan bazı kişilerin “neden asker aynı şekilde cevap vermiyor? Onların elleri armut mu topluyor? Mesela neden onlar da diğerlerini dinleyip bunları medyaya vermiyor?” türü yakınmalarına tanık oluyoruz. Burada çok büyük bir tuzak gizli. Eğer TSK, iyice bunalıp eski yöntemlere başvurmaya kalkar ve dolayısıyla Org. Başbuğ ile başlayan “açılma ve şeffaflaşma” sürecini rafa kaldırırsa hem kendisi, hem bu ülke çok daha fazla kaybeder.
Balbay’dan mektup var
Meslektaşım ve arkadaşım Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay cezaevinden iki sayfalık bir mektup yollamış. Kişisel bölümlerini atlayıp sözlerinin bazılarını aktarmak istiyor ve kendisinin en kısa zamanda tahliye olmasını diliyorum:
“Ben yakın tarihimizi, yani şu anda tartışılmakta olan dönemi sadece ve sadece gazeteci olarak yaşadım, tanık oldum. Evet pek çok tartışmalı habere imza attım. Gerektiğinde de belgesini ortaya koydum. Bunun bir ‘terör faaliyeti’ olarak algılanacağını hiç düşünmemiştim.
Gabriel Garcia Marquez’in bir sözü var: ‘Gazeteci yaşadığı çağın tanığıdır.’ Ben de bunu yaptım.
Bizim meslekte genellikle meslek dayanışması yok. Hatta tam tersi. Bu konuda iyi bir deneyim edindim.
İddianamede benimle ilgili bölümün çok büyük kısmı notlardan yapılan özel seçkilerden oluşuyor. Kimi notlar özetlenmiş, kimilerinde anlamı tümüyle değiştiren ekleyip çıkarmalar yapılmış.
Bütün bunlar bir yana, altısı belgelere dayalı 23 kitap yazmış, 29 yıllık bir gazeteci olarak gazeteci olduğumu ispatlamaya çalışacağım.
Yargılanmamayı elbette düşünmüyoruz, düşünemeyiz. Ancak tutukluluğun ‘peşin ceza’ya dönüşmüş olmasını da kabul edemiyoruz.”
TSK bu savaşı kazanamaz
Haberin Devamı