Toplum mühendisliğinde yeni safha

Haberin Devamı

Eğer Google’a girip “toplum mühendisliği” diye yazarsanız karşınıza çoğunlukla Türkiye’de dindarların, cumhuriyet rejiminin kendilerine reva gördüğü baskı, yasak ve dayatmalardan şikâyet ve eleştirileri çıkar. Haksız da sayılmazlar çünkü cumhuriyeti kuran irade dinin kamusal alanda görünürlüğünü büyük ölçüde sınırladı, dindarlığı “gericilik”le özdeşleştirip dindarlara “modernlik” dayattı; İslami cemaatlerin faaliyetlerine yasaklar getirdi, var kalmaya çalışanları mahkemeler, hapishaneler ve sürgünlerle bastırıp yıldırmaya çalıştı.

Cumhuriyet rejiminin toplum mühendisliği projelerinin tek hedefi dindarlar değildi. Örneğin Kürtlerin kendi dillerini, kültürlerini geliştirmeleri engellendi; gayrimüslimler yok sayıldılar veya kimi zaman üzerlerine kışkırtılmış güruhlar sürülerek ülkeyi terk etmek zorunda bırakıldılar...

Devlet-mahalle el ele

Özetle bu ülke, toplumu kendi isteklerine göre şekillendirmeye çalışan iktidar sahiplerinden çok çekti. 90 yılda yaşanan gerginlik, kutuplaşma ve çatışmaların çoğunun arka planında devletin, toplumun belli kesimlerini kendi istediği sınırlar içerisine çekme gayretleri ve bunda zorlandığı zaman kendisine yakın toplum kesimlerini de işin içine katması vardır: Dindara karşı laik; gayrimüslime karşı Müslüman; Alevi’ye karşı Sünni; sağcıya karşı solcu; Kürt’e karşı Türk...

Başbakan Erdoğan’ın “kızlı/erkekli” diye özetlenen son çıkışını işte bu kadim devlet geleneğinin bir devamı, yeni bir toplum mühendisliği projesi, dolayısıyla yeni bir gerginlik, kutuplaşma ve çatışma zemini olarak görmek gerekiyor. Nitekim dünkü gazetelerde, Erdoğan’ı en kritik konularda nerdeyse kayıtsız şartsız desteklemiş olan bazı isimlerin de benzer bir kaygıyla kendisine, henüz vakit varken fikrinden vazgeçmesini telkin ettiğini gördük.

Batı’nın tavrı

Peki ne olur? Hatırlanacaktır, Başbakan Erdoğan 2004 yılı ağustos ayında zinayı yasaklamaya kalkmış, Avrupa başta olmak üzere Batı’dan tahminlerinin üzerinde bir tepki görünce bundan caymıştı. Eğer ısrar etmiş olsaydı Türkiye’nin AB’den müzakere tarihi alması imkânsızlaşacak, Batı ile bağları zayıflamış olan AKP hükümeti ülke içinde derin devlet güçlerine karşı daha da kırılganlaşabilecekti.

Şu anda gündemde olan toplum mühendisliği projesinin zinadan daha vahim olduğu açık. Ne var ki Türkiye büyük ölçüde AB rotasından sapmış durumda. Başbakan da bir süredir AB’yi “cumhuriyetten sonra en büyük proje” olarak sunmuyor; hatta tam tersine, ülkede yaşanan birçok sorundan AB’yi sorumlu tutuyor. Dolayısıyla ilk bakışta AB (ve diğer Batılı güçlerin) itirazının pek etkili olmayacağı, hatta Erdoğan’ı daha da bileyeceği düşünülebilir. Ancak gerek Başbakan’ın, gerekse siyasi iktidarın diğer önde gelen aktörlerinin Batı’yı aslında önemsemeye devam ettiklerini düşünüyorum. Özellikle Gezi direnişiyle birlikte yaşanan ciddi imaj yıpranmasını telafi etmeden yeni bir maceraya yönelmek hiç de akıl kârı olmasa gerek.

Lakin bu konu esas olarak bizim kendi iç meselemizdir ve 90 yıl boyunca değişik toplum mühendisliği projelerinden yeterince yorgun düşmüş olan Türkiye ne yapıp edip gençlerin özel yaşamlarına devletin hoyratça müdahalesine izin vermeyecektir.

DİĞER YENİ YAZILAR