Dünkü yazıyı “Kürt hareketinin sahiden sosyalist sola ihtiyacı var mı? “(http://www.rusencakir.com/Kurt-hareketinin-sahiden-sosyalist-sola-ihtiyaci-var-mi/2155) sorusuyla bitirip başlığa da aynı soruyu çıkarınca, bazı okuyucular benim cevabımın “hayır“ olduğunu düşünmüş. Değil, bugünkü yazıya saklamış olduğum cevabım “evet“ti. Hatta daha öteye giderek, tüm Türkiye’nin sahiden sosyalist sola ihtiyacı olduğuna inanıyorum. (Aslında bu inanca 14 yaşımdan beri sahibim ve onu her şeye rağmen korumaya çalışıyorum.)
Ama sahici bir sosyalist hareketin ve hareketliliğin olması şartıyla. Türkiye böyle bir hareketle 1960 sonlarından 70 başlarına ve 1970’lerin ortalarından 12 Eylül 1980 darbesine kadarki süreçlerde belli ölçülerde sahipti. 80 sonrasındaysa bir türlü kendisini toparlayamadı ve özellikle din, mezhep ve etnisite temelli kimlik hareketleri karşısında sürekli geriledi. Sonuçta günümüz itibariyle kendi ayakları üzerinde duran, belli bir toplumsal desteğe sahip etkili bir sosyalist hareketten söz etmemiz mümkün değil.
Dolayısıyla şu değerlendirmeyi rahatlıkla yapabiliriz: Sosyalist solun var kalmak için Kürt siyasi hareketine daha fazla ihtiyacı var.
Amaç uyumsuzluğu
Nitekim son dönemde genel kamuoyunun belli ölçülerde aşina olduğu bazı sosyalist şahsiyetlerin bu popülariteye ulaşmasında Kürt hareketinin katkıları yabana atılamaz. HDP (Halkların Demokratik Partisi) ile tek tek kişilerin değil genel olarak sosyalist hareketin toplumda yeniden kök salmasının hedeflendiği anlaşılıyor ki bunun ne derece mümkün olduğunu tartışmayı, dünkü yazımızda bıraktığımız yerden sürdürelim.
Bir yanda HDP’nin yakalamış olduğu bazı fırsatlar ve şanslar, diğer yanında yer yer açmaza dönüşen bazı sorunlar/şanssızlıklar söz konusu. Örneğin HDP’nin ana amacı Kürt hareketinin “Türkiyelileşme“ arayışlarına bir cevap vermek mi, yoksa sosyalistlere bir zemin sunmak mı? Ya da her iki amacı birden gerçekleştirmek mümkün mü? Eğer, dün de değindiğimiz gibi, Kürt hareketinin sol ağırlıklı tavanıyla milliyetçi, İslami kaygı ve beklentilerin de yoğun olarak yaşandığı tabanı arasında bir uyum sorunu olmasaydı, bu belki, o da bir ölçüde mümkün olabilirdi. Ama HDP’de bu iki amaç arasındaki gerilim daimi bir sorun potansiyeli olacağa benziyor.
Öcalan faktörü
HDP’nin en büyük şansı, bunun bir Abdullah Öcalan projesi olması. Öcalan’ın ilk dile getirdiğine birçoklarına “eklektik, gereksiz, zamansız, saçma, imkânsız” vb. gelen birçok görüş ve projesinin zamanla belli ölçülerde hayata geçtiğini veya geçme ihtimalinin belirdiğini gördük. Örnek çok ama onun devlet tarafından muhatap alınıp çözüm sürecinin merkezine konulmuş olması, çok değil, birkaç yıl önce çok kişi için hayaldi, ama gerçek oldu.
Ne var ki Öcalan bütün bu projelerini çok güçlü bir örgüt ile yaygın ve her geçen gün daha da artıp güçlenen bir kitle desteğiyle gerçekleştirdi ki sosyalist solun en büyük eksikleri bunlar.
HDP’nin bir diğer şansı, dün de ele aldığımız gibi, Gezi direnişi gibi mevcut siyasi yapıları kökünden sarsan tarihi olayın ardından ilk kongresini yapmasıydı. Eğer Gezi direnişi HDP’yi oluşturan kesim ve aktörler tarafından iyi okunmuş olsa ortaya bambaşka bir siyasi oluşum çıkabilir ve statükoyu tıpkı Gezi direnişinin yaptığı gibi sarsabilirdi. Ama olmadı. Bunun bir nedeni Kürt hareketinin daha ilk başladığı andan itibaren Gezi’ye mesafeli yaklaşmış olması ve bütün özeleştirilere rağmen bu mesafeyi tam olarak kapatmamasıdır. Bir başka nedense, sosyalistlerin Gezi’nin LGBT, Aleviler gibi diğer bileşenlerinden bazı isimleri aralarına katmakla Gezi ruhunu HDP’ye taşımış olduklarını sanmaları olsa gerek.
Lice deneyimi
Halbuki Gezi’nin ana omurgasını belki de ilk ciddi siyasi eylemlerini burada yapan; medyanın ve polisin kendilerine yönelik tavrından hareketle Kürt sorununu daha iyi kavrayan, Kürtler ve Kürt hareketiyle kendiliğinden bir şekilde empati kuran kişiler oluşturuyordu.
Haziran ayı sonunda, Medeni Yıldırım’ın hayatını kaybettiği Lice olaylarından sonra (http://www.rusencakir.com/Lice-olaylari-uzerine-birkac-hizli-not/2052) şöyle yazmıştım: “Gezi direnişiyle birlikte İstanbul ile Diyarbakır, Taksim Meydanı ile Newroz Meydanı arasındaki mesafe hızla kapanmaya başladı. Gezi direnişçilerinin akşam forumlarında Lice’yi tartışması, bunun için yürüyüşler düzenlemesi de Türkiye toplumunun ‘hangi dünyaya kulak kesilmişse öbürüne sağır’ durumundan sıyrılmakta olduğunu gösteriyor.”
Belki aceleye geldiğinden, belki başka nedenlerle HDP bu yeni dinamiği yakalamaktan uzak görünüyor. Samimi olarak yanılmış olmayı diliyorum.
Sosyalist solun Kürt hareketine daha fazla ihtiyacı var
Haberin Devamı