Reyhanlı katliamını tartışmayı sürdürüyoruz. Önce, dün kısaca değindiğimiz Türkiye’deki Suriyeli mülteciler konusunu ele alıp ardından diğer başlıklara geçelim.
Hassas bir konu: Göçmenler
Hatırlanacaktır, geçen yıl ağustos ayında Suriyeli göçmenlerin en yoğun bulunduğu Hatay, yaşanan bazı sorunlar nedeniyle medyanın ana gündem maddelerinden biri hâline gelmişti. Hataylıların bir kısmı, kimi zaman ekonomik, kimi zaman siyasal, kültürel ve mezhepsel nedenlerle, ama en çok da güvenlik kaygılarıyla göçmenlerden şikâyetçiydi. O günden bu yana yaşananlara baktığımızda mevcut sorunların çözülmek yerine daha derinleştiğini gördük. Bunun en başta gelen nedeni de kuşkusuz Beşar Esad rejiminin, Ankara’nın tahmin ve ümitlerinden çok daha güçlü ve uzun ömürlü çıkmasıydı. Olay yerinden bildiren meslektaşlarımıza göre Reyhanlılıların çoğu saldırıdan esas olarak Özgür Suriye Ordusu’nu (ÖSO) ve dolaylı olarak da Suriyeli göçmenleri sorumlu tutuyorlar. Sanmıyorum, ancak Reyhanlı’nın hedef seçilmesinde, buraya yerli nüfusla neredeyse yarışacak kadar göçmenin yerleşmesine izin verilmesi muhakkak etkili olmuştur. Yine benzer bir şekilde, bu katliamı tezgâhlayanlar yerel halkla göçmenleri birbirlerine düşürmeyi de hesaplamış olmalılar. Nitekim yayın yasağına rağmen (büyük ölçüde de bu yüzden) dolaşıma sokulan bazı dezenformasyon kokan söylentilerin çoğunda Reyhanlılılarla göçmenler arasındaki gerginliğin öne çıkartıldığını görüyoruz.
Hükümetin Suriye’den kaçanları misafir etmesini doğru, silahlı muhalefete kucak açıp onlara imkân tanımasını yanlış buluyorum. Hele insani nedenlerle kabul edilen binlerce çaresiz Suriyeli’yle Baas rejimini devirmek için silahlanan grupların iç içe tutulmasının yanlıştan öte tehlikeli olduğu uyarısını birçok kişi gibi ben de geçen yıl yapmıştım (http://www.rusencakir.com/Yeni-Hatay-sorunumuz-Insani-olanla-siyasi-olan-ic-ice-gecince/1810).
Hükümetin bu hatayı yapmış olması, kesinlikle Suriyeli göçmenlere karşı düşmanca tavırları haklı gösteremez, meşru kılamaz. Kimilerinde kısmen doğruluk payı olabilir, ama çoğu uydurulmuş hikâyelerle göçmenlerin kendileri için doğrudan tehdit olduğunu söyleyenlere inanmamız asla beklenmemeli. Ortada bir tehdit varsa siyasetçilerden kaynaklanıyordur ve siyasetçilerden hesap sormak yerine çaresiz insanlarla uğraşmak yanlış, ayıp ve utanç vericidir.
Süreç her şeye rağmen ilerliyor
Düne kadar Erdoğan Esad ile buluşup PKK’ya karşı ortak strateji geliştirmeye çalışırdı. Bugünse Erdoğan’ın doğrudan Esad’ı sorumlu tuttuğu katliam nedeniyle KCK (diğer bir deyişle PKK) ile BDP kınama ve başsağlığı mesajları yayınladılar. KCK’nın bölgedeki sorunların silahla çözülemeyeceği vurgusu ile BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın hükümete açık destek vermesi (ki sonradan AKP’nin Suriye politikalarını eleştirdi ama bu durum ilk mesajın etkisini kırmadı veya kıramadı) özellikle dikkat çekti. Başbakan’ın da katliam üzerine ilk yaptığı açıklamada “süreci sabote etmek isteyenler”e dikkat çekmesi manidardı. Kuşkusuz Reyhanlı katliamının çözüm süreciyle doğrudan bir ilişkisi olduğunu söylemek abartılı olacaktır ancak PKK ateşkes ilan edip silahlı güçlerini geri çekme kararı almamış olsa belki bu tür bir saldırı olmayacak veya olsa bile akla ilk olarak, her zaman olduğu gibi PKK gelecekti. Özetle, son katliamla çözüm sürecinin sadece Türkiye’nin değil Suriye’nin kaderini de birinci derecede etkileyeceğini bir kez daha görmüş olduk.
Zamanlamanın anlamı
Özellikle AKP’nin iktidara gelmesinden sonra yaşanan başta terör eylemleri olmak üzere neredeyse her kritik olayın hemen ardından yapılan ilk “analizler”de zamanlamaya dikkat çekilir. Bir parça tembellik, bir parça beceriksizlik ve bir parça da çaresizlik ürünü olan “zamanlama manidar” lafının hiçbir olayı sahiden açıkladığı da görülmemiştir. Fakat Türkiye büyük, karmaşık bir coğrafyanın ortasında sorunlara boğulmuş bir ülke olduğu için mutlaka “zamanlama manidar” cümlesini haklı gösterebilecek yaşanmış veya yaşanması muhtemel olay ve gelişmeler de vardır. Dolayısıyla bu tamamen işlevsiz klişenin daha çok kullanılacağı da aşikâr. Nitekim Reyhanlı katliamı sonrasında da böyle oldu. Saldırının Erdoğan’ın Washington ziyareti öncesine ve Amerikan NBC televizyonuna verdiği mülakatın sonrasına denk gelmesi “manidar” bulundu. Ama en manidarı, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun da ilk iş olarak zamanlamaya dikkat çekmesi oldu. Saldırı bir hafta önce veya sonra yaşansaydı Davutoğlu benzer bir açıklama yapar mıydı bilemiyoruz ancak kendisinin yine saldırı sonrası, saldırıdan hükümeti sorumlu tutanlara yönelik olarak “twitter hesaplarını biliyoruz” demiş olmasını da not ediyoruz.
Sorumluluğu göçmenlere yıkmak yanlış ve utanç verici
Reyhanlı katliamı üzerine notlar/2
Haberin Devamı