SOL VE İSLAM/7
Geçen Temmuz ayının sonlarında Türkiye Birleşik Komünist Partisi (TBKP) eski üst düzey yöneticilerinden olup ardından Yeni Demokrasi Hareketi (YDH) kurucuları arasında yer alan Zülfü Dicleli, Taraf Gazetesi’nden Neşe Düzel’e bir mülakat verdi. “Sol hep din düşmanı oldu” başlığını taşıyan mülakatta Dicleli, her ne kadar solun bu yanlış tavrında uzun yıllar yönettikleri Türkiye Komünist Partisi’nin (TKP) hayati rolünü özel olarak vurgulamamış olsa da geniş bir özeleştiri yaptı. Onun mülakattaki “Sol, önce, dinin gericilik kaynağı olduğu saçmalığından vazgeçmeli. Bu ülkede halkın yaşadığı bir İslam kültürü var. Sol, İslam’la temas kurmak zorunda” sözleri bana ortak bir anımızı hatırlattı.
Hatırlanacaktır Nabi Yağcı ve Nihat Sargın başta olmak üzere TBKP yöneticileri 1987 sonunda ülkeye dönmüş, bir süre hapis yattıktan sonra serbest bırakılmışlardı. O tarihlerde Dicleli’nin daveti üzerine TBKP’nin yönetici ekibinden küçük bir gruba Türkiye’deki İslami hareketleri anlattım. Sonunda, “bize ne yapmamızı önerirsin?” diye sorduklarında “Herhangi bir İslami cemaat liderinden randevu alıp kendisini ziyaret edin. ’Biz sizi tanıyoruz, sizden de bizi tanımanızı istiyoruz’deyin ve bunu basına da duyurun” demiştim. Bana “henüz böyle bir şey için çok erken” diye tepki vermişlerdi.
Zülfü Dicleli’ye haksızlık etmek istemem, kendisi o tarihlerde de bugünküne benzer görüşlere sahipti, ama belli ki yoldaşlarıyla bu tür konularda tam olarak anlaşamıyordu. Zaten TBKP’lilerin dönüşünün yaratmış olduğu heyecan bir süre sonra dindi ve yasal bir siyasi partiyle yola devam edemeyecekleri ortaya çıktı.
Meşruiyet değiş tokuşu
TBKP’lilere, İslami hareketle “meşruiyet değiş tokuşu” na gitmelerini önermiştim. Zira Türkiye’de yıllardır solcular ve İslamcılar vardır ama nedense karşılıklı olarak aralarına dev duvarlar örmüşlerdir. Kimi durumlarda da üçüncü şahıs veya odaklar bu iki kesimin birbirlerini tanımasına imkan tanımamak için ellerinden geleni yapmıştır. Solcularla İslamcıların illa belli konularda ittifak yapmasını savunuyor değilim. Hiçbir konuda anlaşamasalar bile, bunu birbirlerine doğrudan söyleme cesaret ve görgüsüne sahip olmalarının herkesin (ve ülkenin) hayrına olduğunu söylemeye çalışıyorum.
Yine bir anektodla konuyu açmak istiyorum: Yıllar önce ünlü İslam alimlerinden Sadrettin Yüksel ile tanışmak için epey uğraşmış ve Fatih’teki kitapçı bir dostum sayesinde kendisini ikna edebilmiştim. 2004 Aralık ayında kaybettiğimiz Sadrettin Hoca ilk olarak şaka yollu “sen komünistsin, ben şeriatçıym. Sen iktidara gelirsen benim, ben gelirsem senin için iyi olmayacak. O zaman oturup neyi konuşacağız!” diye sormuştu. Kendisine “Nasılsa ne siz, ne biz iktidara filan gelmeyeceğiz. Onun için şurada sakin sakin sohbet edelim, birbirimizi tanıyalım” deyince uzun ve gerçekten keyifli bir muhabbet gerçekleştirmiştik.
Öncelik bireylere
Ancak sol önceliği İslamcılar ve İslami cemaatlerden çok dindar bireylere vermelidir. Bu noktada Bülent Ecevit’in geliştirmiş olduğu “inançlara saygılı laiklik” kavramının hayli kullanışlı olduğu söylenebilir. Bir dönem Deniz Baykal da “Anadolu solu” diye bir strateji geliştirmiş fakat bunu ciddi bir biçimde hayata geçirdiğine tanık olmamıştık. Bu bağlamda, son dönemde CHP’nin, İstanbul örgütü ve İl Başkanı Gürsel Tekin (ve bir ölçüde Kemal Kılıçdaroğlu) aracılığıyla din ve dindarlarla barışma yolunda attığı adımları, kimileri küçümsese de, don derece önemsiyorum. Bu türden çıkışlar kısa vadede CHP’ye oy mu getirir, yoksa oy mu götürür, bir yerden sonra pek bir anlamı yok; en azından beni çok fazla ilgilendirmiyor. Fakat CHP gibi bir partinin dindarlarla ilişkisini normalleştimeye en azından niyetlenmiş olması bile orta ve uzun vadede sol ile İslam arasındaki ilişkilerin iyileşmesine katkıda bulunacaktır. Tabii hemen “CHP sol bir parti mi?” diye sorulacaktır. CHP üst yönetiminin ülkenin temel sorunlarına soldan baktığını, sol çözüm önerileri geliştirdiğini iddia edecek değilim. Ama ülkede kendini solda tanımlayanların ezici bir çoğunluğunun, bazıları kerhen, bazıları bilinçli bir şekilde CHP’ye oy verdiklerini de biliyoruz. Bu yüzden, biz solda görsek de görmesek de CHP’deki en ufak gelişme Türkiye’de solun kaderinde etkili oluyor. Sonuçta, bir solcu olarak, Tekin’in başını çektiği yaklaşımın sol çevrelerde yaygınlaşmasını ve kök salmasını temenni ettiğimi söylemekten çekinmem.
Uzattığımın ve birilerini rahatsız ettiğimin farkındayım ancak sol ile İslam ilişkisi konusuna yarın yazacağım yazıyla son vermeyi düşünüyorum. Tabii şimdilik!
Solcular İslami cemaatlerle temas etmeli mi?
Haberin Devamı