Başlığa bakıp, Soner Yalçın ve arkadaşlarından sonra hangi gazetecilerin Ergenekon soruşturmasına dahil edileceği üzerine spekülasyon yapacağımı sananları hayal kırıklığına uğratacağım. Neredeyse eli kalem tutan herkesin, sevmedikleri, nefret ettikleri ve şu ya da bu şekilde susturmak istedikleri gazetecilerin listesini yaptığı bir ülkede yaşamanın utancı yeter de artar bile.
Biz uç kutupların kara liste yazıcılarını kendi ayıplarıyla başbaşa bırakıp gözlerimizi Ortadoğu’ya çevirelim. Malum Tunus’tan sonra Mısır’da da yılların otoriter rejimi yerle bir oldu ve gözler diğer ülkelere çevrildi. Yemen, Bahreyn, Libya ve İran’dan peş peşe gösteri haberleri geliyor. Bu arada birçok bölge ülkesinde otoriter/totaliter yöneticilerin ömürlerini daha da uzatabilmek için çeşitli manevralara başvurduklarını da gözlemliyoruz. Fakat onların bu hayli utangaç reform kırıntılarının Ortadoğu’da yükselen özgürlük ve demokrasi taleplerini bastırabilmesi mümkün gözükmüyor.
İran’daki muhalif ruh
Peki sırada hangi ülke var? Daha Mübarek gitmeden, 1 Şubat günü, “hiçbir ülke bu dalgadan kendini kurtaramaz” diyerek gerek saltanatla yönetilenler (Ürdün, Fas, Suudi Arabistan, Kuveyt...), gerek cumhuriyetler (Suriye, Cezayir, İran...), gerekse askeri rejimler in (Sudan, Libya...); bu arada hem laik görünümlüler in (Suriye, Cezayir, Fas...), hem de şeriatla yönetildikleri söylenenler in (Sudan, İran, Suudi Arabistan...) potada olduğunu yazmıştım.
O yazıda da belirttiğim gibi, genel kanının aksine Ürdün, Fas, Yemen , Suriye gibi ülkelerden önce Suudi Arabistan başta olmak üzere Körfez ülkeleri yle İran’ın sıralamada öne çıkacağını düşünüyorum.
Evet İran! Tam da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Tahran’da, İran’ı yönetenlere “protesto gösterilerinden korkmayın. Onlara izin verin” dediği sırada bu ülkenin sokakları yeniden karıştı ve gösteriler sırasında yer yer çatışmalar yaşandı. Göstericilerin güvenlik güçleri dışında rejim yanlılarının da saldırılarına maruz kalması tabii ki akla Mısır’ı getiriyor. Mübarek yandaşlarının Tahrir Meydanı’nda estirdiği kısa süreli dehşetin rejimin yıkılışını hızlandırdığı ortada. Bakalım İran’da süreç nasıl gelişecek.
Yine de elimizde çok sayıda ipucu mevcut. Muhammed Hatemi’yi üstüste iki kez cumhurbaşkanlığına seçerek reform beklentilerini dile getirmiş olan İranlılar, Hatemi ve ekibinin, toplumun beklentisinden ziyade rejimin bekasını gözetmesi nedeniyle çok büyük bir hayalkırıklığına uğradılar. Ama özellikle genç kuşakların başını çektiği özgürlük ve demokrasi mücadelesi sona ermedi. Hatta İran’ın bölgede bu anlamda başı çektiğini, daha çevre ülkelerde yaptak bile kımıldamazken seçimlere hile karıştırıldığı iddiasıyla sokaklara dökülen binlerce İranlı kanıtlamıştı.
İslamcı domino teorisi
Mısır’dan sonra sıranın İran’da olup olmadığı sorusu, Ortadoğu’daki ayaklanmaların asıl hedefinin ne olduğu yolundaki tartışmaları aydınlatması bakımından da son derece önemli. Malum bazı çevreler, Tunus, Mısır ve diğer bölge ülkelerindeki ayaklanmaların eninde sonunda İslamcıların ellerini güçlendireceğini ve bunun da doğrudan İran’ın nüfuzunu artıracağını ileri sürüyorlar. Mısır başta olmak üzere bölge ülkelerinin çoğunda İslami yapıların en güçlü hareketleri oluşturduğu ve yeni inşa edilecek rejimlerde İslamcıları dışlamanın mümkün olmadığı bir gerçek olmakla birlikte, bu ülkelerin neredeyse tümünün er ya da geç “şeriat düzeni”ne geçeceği iddiası hayli abartılı.
Eğer İran da Tunus ve Mısır’ın ardından giderse, “İslamcı domino teorisi” anında çökmüş olacak ve bölge halklarının ortak arayışının, din temelli bir rejim değil, kendilerine daha fazla hak, özgürlük ve refah vadeden demokratik yönetimler olduğu ortaya çıkacak. Böylesi bir durumda Ortadoğu’da daha önce benzeri pek görülmemiş demokrasi deneyleriyle karşılaşacağımız aşikârdır. Evet çok zor, farkındayım. Ama Türkiye, Mısır ve İsrail’le birlikte bölgenin en kilit ülkesi olan İran’da da demokrasi yolu açılırsa gerisi nispeten daha kolay olacaktır.
Sıradaki gelsin...
Haberin Devamı