Sinop ve Samsun dersleri

Haberin Devamı

Halkların Demokratik Kongresi (HDK) heyetinin ziyareti nedeniyle önceki gün Sinop, dün de Samsun’da yaşanan olaylardan herkes bir dizi ders çıkartabilir ve çıkartmalı. İşte benim çıkarttıklarım:

Karadeniz’de solun marjinalleşmesi: 1970’li yıllarda sosyalist sol dâhil solun her türü Karadeniz’de çok güçlüydü. Bu gücün zamanla aşındığını biliyorduk, son olaylar vesilesiyle solun Karadeniz’de iyice marjinalleşmiş olduğuna çıplak gözle tanık olduk. Acı olan HDK heyetine saldıranların arasında kendisini bir şekilde solla ilişkilendiren kişilerin de bulunması ihtimali. Çünkü örgütsel olarak marjinalleşse bile solun birtakım değerleri ve sembolleri güçlü bir şekilde varkalmayı sürdürüyor. Örneğin Kürtlere karşı ayrımcılık “anti-emperyalizm” kılıfında devreye sokulabiliyor.

Öte yandan, solun özel olarak Karadeniz’de, genel olarak Türkiye’de etkisini yitirmesinde Kürt sorunu konusunda berbat bir sınav vermiş olması belirleyici olmuştur. Kürt sorunu konusunda özgün bir tavır geliştiremeyen bazı solcular Kürt siyasi hareketinin peşine takılırken, büyük bir bölümü de şu ya da bu ölçüde Türk milliyetçiliğinin kapsama alanına girdi. Dün Samsun’da bunların bir bölümünün de şoven saldırganlıktan nasiplerini almış olmalarını kaderin bir cilvesi olarak görmek lazım.

CHP bocalamayı sürdürüyor: Meclis’teki dünkü grup konuşmalarından aklımda Başbakan Erdoğan’ın, her milletvekilinin istediği yerde toplantı yapma hakkının bulunduğunu söylemesi, CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun da onu aynı konuşmayı Rize’de yapmaya davet etmesi kalacak. Başkaları da Kılıçdaroğlu’na “Siz de aynı konuşmayı Diyarbakır’da yapın o zaman” derse ne olacak? CHP lideri ilk andan itibaren yeni İmralı sürecine destek verdiğini söyledi ancak partisi içindeki sürece karşı kişileri (Haluk Koç, Birgül Ayman Güler, Süheyl Batum ve nihayet Deniz Baykal) engellemek için de pek bir şey yapmadı. Dünkü konuşması süreci desteklemek yerine, doğabilecek sorunlardan iktidar partisini yıpratmak için istifade etme eğilimine yanaşmakta olduğunun işaretini verdi. Umarım yanılıyorumdur.

Hükümet fırsattan istifade etti: Sinop ve Samsun’da yaşananların iktidar partisi için zorlu birer sınav olduğu muhakkak. Sonuçta hem şanslarının her zaman olduğu gibi yaver gitmesi, hem de şoven saldırganların çok geniş desteğe ulaşamamaları sayesinde az hasarla kurtardılar. Hatta sürece yönelik muhtemel sabotaj girişimlerinin güç, nitelik ve kapasitesini ölçme imkânı buldukları için kârlı çıktıkları bile söylenebilir. Eğer hükümet ciddi bir soruşturmayla her iki ildeki saldırganlıkları, devlet içindeki bağlantılarıyla birlikte saptayıp cezalandırabilirse ilerideki birçok muhtemel tezgâhın önü alınabilir. İktidar partisi ve hükümet sözcülerinin (bir-iki densiz hariç tabii) şoven saldırganlıkları meşru gösterebilecek bir tutum takınmamış olmaları da bu kez çözüm için samimi oldukları inancını güçlendirdi.

Barış karşıtlarının fiyaskosu: Kuşkusuz gerek Sinop, gerekse Samsun’da hafızlardan uzun süre silinmeyecek çok kötü olaylar yaşanabilirdi. Hele özellikle Sinop’ta polisin lakayıt tavrı, geçmişten bildiğimiz türden facialara kapı aralayabilirdi. Bu tür olayların yaşanmamasının esas nedeninin, barış sürecinin ülkenin dört bir tarafında temkinli bir şekilde de olsa destekleniyor olması, “en azından bir şans verilmeli” görüşünün öne çıkmasıdır. Diğer bir deyişle, barışı sokakta boğmak isteyenlerin sandıkları ve arzu ettikleri güce sahip olmadıklarını net olarak gördük. Şoven saldırganların yeterince güçlü olmadıklarını bile bile sokağa dökülmüş olmaları, onların da, bu sefer barış ihtimalinin çok güçlü olduğunun farkında olduklarını gösteriyor.

Son olarak, HDK heyetinin Samsun’dan sonra Karadeniz turunu iptal kararını doğru bulduğumu belirtmek istiyorum.

DİĞER YENİ YAZILAR