Şimdi sıra PKK’nın adım atmasında

Haberin Devamı

Başlığa bakan bazı PKK sempatizanları “Nasıl yani, daha ne yapalım ki!” diyeceklerdir. O zaman kendilerine “Ne yaptınız ki!” diye sormak gerekir. Mahmur’dan 26 kişi ve Kandil’den, bazıları yaşını başını almış 8 militanı ülkeye yollamanın PKK için pek bir risk taşıdığı söylenemez. Eğer devlet gelenlere ve onları karşılayanlara çok kötü davranmış olsaydı örgüt fazla bir şey kaybetmeyecek, tam tersine yeni bir propaganda malzemesi elde etmiş olacaktı. Hele 34 kişinin bir şölen havasında ülkeye geldikleri, onur ve gururlarını incitecek herhangi bir mualemeye maruz kalmadıkları düşünülürse PKK’nın bu işten hayli kârlı çıkmış olduğu söylenebilir.

Öte yandan devlet ve AKP hükümeti için aynı şeyleri söyleyemeyiz. Hükümet böyle bir projenin gerçekleşmesine onay ve destek vererek hiç tartışmasız büyük bir risk aldı. Riskin birkaç ayağı vardı: Öncelikle şu ya da bu nedenle ve şekilde tatsızlıklar yaşanabilir, bu yüzden açılım başlayamadan büyük yara alabilirdi. Ardından gerek PKK, gerekse DTP’nin durumu suistimal etmeleri ihtimali vardı ki AKP’lilerin onbinlerce kişinin toplanmasından ve DTP yetkililerinin Öcalan ve PKK’yı öne çıkaran açıklamalarından hayli rahatsız olduklarını biliyoruz. Ama en büyük risk, Kürtleri kazanmak isterken ülkenin geri kalanında derin yarıkların yaşanması ihtimaliydi. Nitekim muhalefet partileri ilk günden itibaren AKP’nin Batı bölgelerindeki kitle tabanını oymak için bu olayı kullanmaya giriştiler.

Hükümetin aldığı risk

Peki hükümet bu riski neden aldı? Yakın zamanda bir grup meslektaşımla birlikte, açılım sürecinde etkin rol oynadığını bildiğimiz bir yetkiliyle konu hakkında tartışırken bize bir soru yöneltti: “Çözüm son militan dağdan indiğinde mi olur, yoksa ilk militan indiğinde mi?” Kendi kişisel görüşünü açıkça belirtmedi ancak hem soruyu soruş şeklinden, hem de tartışmanın ilerleyen bölümlerindeki bazı yaklaşımlarından onun cevabının “ilk militan” olduğunu kestirmak güç değildi. İzleyebildiğim kadarıyla hükümetin açılım stratejinin temelinde PKK’nın silahsızlandırılması var ve tıpkı konuştuğumuz kişi gibi, bu süreci kotaranlar da “ilk militanın dağdan inmesi”ne hayati bir önem atfediyorlardı. Bu eşiğin aşılmasından sonra işlerin daha kolaylaşacağı düşüncesini isabetli buluyorum. Örneğin eğer olabilseydi Erdoğan-Baykal görüşmesi ve Meclis’teki açılımla ilgili oturum PKK’lıların silahlarını bırakmakta oldukları (önümüzdeki günlerde Mahmur, Kandil ve Avrupa’dan peşpeşe yeni grupların geleceğini İçişleri Bakanı Beşir Atalay da teyit etti) bir atmosferde gerçekleşecekti ki bunun da birçok şeyi değiştireceği açıktır.

PKK’ya düşen

PKK’lılara “kayıtsız şartsız silah bırakma” söz konusu olmadan çözümün mümkün olamayacağını söylediğimizde “bizden kurbanlık koyun olmamızı beklemeyin” diyerek 10 yıl önceki kötü örneği hatırlatıyorlardı. Örneğin bir toplantıda DTP’li Emine Ayna benim söylediklerime “savaş bilgisayar oyunu sanıyorlar” diye cevap vermişti. Ben ve benim gibi düşünenlerse onlara on yılda çok şeylerin değiştiğini, kendilerinin katkı vermesi durumunda daha da değişeciğini anlatmaya çalıştık. İki gündür yaşananların kimi haklı çıkardığı ortada. Tekrar başlığa dönecek olursak, şimdi sıra PKK’nın adım atmasında. Ülkeye yeni “barış grupları”nın gelmesine paralel olarak büyükşehirlerdeki patlayıcı depolarını teslim etmeleri, Güneydoğu’da döşemiş oldukları mayınların yerlerini söylemeleri ve en önemlisi ülke içindeki silahlı militanlarını ya ülke dışına çıkartmaları ya da silahsızlandırmaları durumunda her şey çok daha kolay olacaktır.

DİĞER YENİ YAZILAR