Hükümetin “Kürt açılımı” (galiba içinde bulunduğumuz sürece bu adı veren fazla kişi kalmadı ancak ben “Kürt” tabirini kullanmakta ısrarlıyım) üzerine TBMM’de genel görüşme açılması önerisi geç kalmış ama yerinde bir adımdı. Hükümetin niyeti gizli bir oturumda, muhalefete -tabii bu arada iktidar partisine- mensup milletvekillerine PKK’nın silahsızlandırılması ve Kürt sorununun kalıcı bir şekilde çözümü için neler düşünüldüğünü, neler yapıldığını anlatmaktı. Fakat muhalefetin aşırı itirazları üzerine görüşme “gizli” olmaktan çıkartıldı ve o andan itibaren de işin önemi derece derece azaldı, hatta bir aşamadan sonra yarardan çok zarar getirme ihtimali daha fazla öne çıktı. Nitekim dünkü ön görüşmelerde diyalog ve tartışma noktasında hiçbir olumlu gelişme yaşanmazken zaten varolan çatışma iyice tırmandı.
Hükümetin ön görüşme için 10 Kasım’ı seçmiş olmasının tek kelimeyle bir “talihsizlik” olduğu dün iyice ortaya çıktı. Muhalefet, özellikle CHP bu konuyu her vesileyle gündeme getirdi ve Genel Kurul’u bir tür miting alanına çevirdi. Bu arada AKP Kahramanmaraş Milletvekili Avni Doğan’ın daha bismillah demeden zaten gergin olan ortamı durup dururken daha da germiş olmasının anlamsızlığının altını çizmek lazım. Aslında bu “şair” kimliğiyle de bilinen Doğan’ın ilk vukuatı değil. Kendisini, Fazilet Partisi’nin tarihi kongresinde yaptığı konuşmayla hatırlarım hep. Abdullah Gül’ün, Yenilikçiler adına Recai Kutan’ın karşısında aday olduğu o kongrede fitili ateşleyen yine Doğan olmuştu. Ancak çok önemli bir ayrıntı var: Doğan o tarihte Kutan’ı destekliyordu ve Yenilikçiler’e karşı zehir zemberekti. Fakat bu kongreden çok fazla zaman geçmeden aynı Doğan, AKP saflarında yer alıp TBMM’ye girecekti.
Atalay’ın kimyası bozuldu
Dün Meclis’te, ön görüşmeden önce CHP Lideri Baykal ile uzun bir süre sohbet etme imkanı bulduk. Kendisi ne dünkü ön görüşmeden, ne de yarın yapılacak genel görüşmeden pek bir beklentisi olmadığını, çünkü iktidar partisinin açılım adına ne yapmak istediklerini somut olarak söylemeyeceğini öngörmüştü. Dün için bu öngörüsünün tuttuğu ortada, ama yarınki görüşmede ne olacağı belirsiz.
Baykal yarın açılımla ilgili somut bilgileri belki Başbakan Erdoğan’ın vereceğini, ama onun da son konuşmayı yapacağını, dolayısıyla kendilerinin bu söylenenlere karşı görüşlerini dile getiremeyeceklerini belirtti. Fakat İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın dünkü konuşmasından, yarın kendisinin yeniden ilk konuşmayı yapıp somut projeleri dile getireceğini öğrendik. Dolayısıyla yarın daha somut bir tartışmanın yaşanabilme ihtimali mevcut. Anlaşıldığı kadarıyla Erdoğan da bütün bu tartışmaların ardından son sözü söyleyecek.
Peki bütün bunlardan ne çıkar? İktidar partisi MHP’den zaten ümidi kesmişti, ne zamandır CHP konusunda da aynı duyguların baskın olduğu gözleniyor. Yani TBMM’deki görüşmenin sürece olumlu herhangi bir katkısı söz konusu olamayacağa benzer; sadece bir formalite yerine getirilmiş oluyor, o kadar. Bir de tarafların birbirlerinin kimyalarını bozmalarına. Hükümetin en munis, sakin ismi olarak bilinen Atalay’ı en son düzenlediği basın toplantısında çok sinirli görmüştük. Dün CHP’lilerin açtıkları dövizler nedeniyle kendini kaybetmenin eşiğine geldiğini gözledik.
Sonuç olarak AKP’nin süreci en azından bir süre kendi başına götüreceğini, götürmek isteyeceğini görüyoruz. Bundan da Kürt sorununun kalıcı bir çözümünün çıkmasının mümkün olmadığı kesin. Bakalım iktidar partisi bu tıkanıklığı aşabilecek mi?
Sadece birbirlerinin kimyalarını bozdular
Haberin Devamı