SANDIĞIN ARİFESİNDE 1
Başbakan Erdoğan önceki gün İstanbul Kazlıçeşme Mitingi’nde “hayır” cephesini sayarken CHP ve MHP’ye ek olarak Türkiye Komünist Partisi (TKP) ve İşçi Partisi’ni (İP) de saydı. Doğru, bu partiler hayır oyu için propaganda yapıyorlar. Ama Erdoğan, kendini solda tanımlamakla birlikte “evet” için çalışan partileri, örneğin yakınlarda kurulan, Ziya Halis’in genel başkanı olduğu Eşitlik ve Demokrasi Partisi (EDP) ile Troçkist eğilimli Devrimci Sosyalist İşçi Partisi’nin (DSİP) adlarını anmadı. Yine aynı konuşmada, evet diyecek olan “bağımsız ülkücüler” ile “bağımsız Kürt aydınları”na vurgu yaptı ancak “bağımsız sol aydınlar”dan söz etmedi.
Erdoğan’ın evet’e soldan gelen destekleri bilinçli bir şekilde anmadığını düşünmüyorum. Bana göre AKP Lideri, sandıktan evet’i garantilemek, hatta mümkünse hayır oylarına fark atmak için esas olarak ülkücü hareket ve Kürtler içinde gedikler açmaya çalışıyor. Halbuki adını andığım sol partiler ve bazı sol aydınlar, yaptıkları işi hayli önemsiyorlar ve bazı yayın organlarının (ki bunların neredeyse hiçbiri solcu olarak tanımlamaz) geniş desteğiyle, sol hareket içinde baskın olduğu görülen hayır eğiliminin etkisini kırmak için epey çaba sarf ediyorlar.
Sonuçta, 12 Eylül 1980 askeri darbesinden beri üstüste kırılmalar yaşayan Türkiye solunda, bu referandum nedeniyle kafalar yine karışmış durumda. Üstelik ne zamandır yaşanmayan bir olgu, “sol içi çatışma”, küçük çaplı da olsa kendisini yeniden gösteriyor: “Yetmez ama evet” kapsamında yapılan bazı toplantılara, farklı sol gruplardan gelen ve hiçbir nedenle asla onaylanamayacak saldırılardan söz ediyorum.
“Yetmez ama evet”
Bu referandum kampanyasının sol açıdan en azından şöyle bir yararı oldu: Evet cephesinde yer alan bazı sol aydınlar, ülkenin dört bir tarafında muhafazakâr kuruluşlar tarafından düzenlenen faaliyetlere çağrıldılar ve bu sayede bu ülkedeki din gerçeğini yerinde görme imkanına kavuştular! Bu tanışıklıklardan orta ve uzun vadede ne çıkacağını kestirmek mümkün değil, galiba gerekli de değil, fakat şu “yetmez ama evet” sloganına kısaca değinmek isterim.
Türkiye solunun en belirgin özelliklerinden biri çok güzel sloganlar üretmesi ve rakip gruplar tarafından taklit edilmesidir. Bu nedenle, bildiğim kadarıyla sol bir çevre tarafından üretilmemiş bu slogana bazı solcuların bu kadar sarılmaları şaşırtıcı. Esas şaşırtıcı olan, Türkiye’de, özellikle sosyalist solun geleneğinde “yetmez ama...” diye başlayan bir yaklaşımla hemen hemen hiç karşılaşmamış olmamızdır. “Tek Yol Devrim” yılları epey geride kalmış olabilir ama solun, solcu olmayan bir siyasi hareketin projesine bu kadar angaje olup bu kadar azla yetindiğini şahsen pek hatırlamıyorum.
Kılıçdaroğlu faktörü
Anayasa Mahkemesi’nin kararının ardından CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nun referandumda alt süzeyde bir kampanya yürütmesinin ve esas enerjisini bir yıl içinde yapılacak olan genel seçimlere saklamasının daha doğru olacağını yazmıştım. Kılıçdaroğlu tabii benim gibi düşünenleri dinlemedi ve elinden geldiğince yoğun bir kampanya yürüttü. Gelinen noktada, parti teşkilatlarının ayak uyduramama bir yana, engel çıkarmasına (İstanbul Avcılar’daki afiş skandalı tek başına yeterli) rağmen Kılıçdaroğlu’nun performansının başarılı olduğunu, genel başkanlıktan öte liderlik konusunda da iyi bir sınav verdiğini söyleyebiliriz.
Kılıçdaroğlu bu kampanya aracılığıyla, partisinin uzun süredir kopuk olan diğer solla ilişkilerini de belli ölçülerde onardı, hatta Kürt sorunuyla ilgili verdiği mesajlarda da Kürtlerin yıllar sonra CHP’ye kulak kabartmasını sağladı. Dolayısıyla, eğer Baykal kasetini piyasaya sürenler, bu yolla CHP’yi referandum kampanyasında zayıf düşürmeyi hedeflemişlerse (ki ben büyük ölçüde böyle düşünüyorum) hayatlarının en büyük hatalarından birini yaptıkları kesindir.
YARIN: Referandum ve ülkücü hareket
Referandum ve sol hareket
Haberin Devamı