SANDIĞIN ARİFESİNDE 3
Referandumda evet cephesi esas olarak MHP ve BDP tabanlarında gedikler açmak istiyor. Tabii birbirine zıt, dolayısıyla birbirini besleyen iki siyasi hareket (Türk ve milliyetçiliği) söz konusu olduğu için, evetçiler, özellikle de AKP kampanya sırasında yer yer ikili bir dil kullanmak zorunda kalıyorlar.
Daha önce de dile getirdiğimiz gibi, kampanyanın ilk günlerinde AKP’liler, CHP, MHP ve BDP’nin birlikte hareket ettiklerini, yani “ruh üçüzü” olduğunu söylüyorlardı. BDP’nin diğer iki parti gibi “hayır” değil de “boykot” kararında olması gerçeğini çarpıtma temelindeki bu yaklaşım, PKK’nın birden “eylemsizlik” kararı almasına pararlel olarak boykotun gevşeyebileceği, hatta tamamen kalkabileceği umuduyla büyük ölçüde askıya alınmıştı. Fakat zaman içinde BDP’lilerin geri adım atmaması, daha önemlisi İmralı ve Kandil’in “boykotun derinleştirilmesi” çağrısı yapmasıyla tekrar eski söyleme dönüldüğünü görüyoruz.
Boykot kime yarar?
Evetçiler boykotun hayırcılara, hayırcılar da evetçilere yaradığında ısrarlı. Bugün itibarıyla boykotun evet’in aleyhine olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz zira BDP’nin etkisi altındaki seçmenin ezici bir çoğunluğunun normal şartlarda bu paketi destekleyeceğini biliyoruz. Yine de boykotun referandumda neyi değiştirip değiştirmediğini anlayabilmek için 12 Eylül gecesini beklememiz şart. Eğer katılma oranı BDP’lilerin umduğu gibi epey düşük çıkarsa ve sandıktan az farkla hayır çıkarsa, işte o zaman BDP’nin (dolayısıyla Öcalan ve PKK’nın) ülkenin kaderini değiştirmiş olduğunu söyleyebileceğiz. Zaten Kürt siyasi hareketi bütün hesaplarını böyle bir sonuç üzerine yapıyor.
Fakat boykota rağmen sandıktan evet çıkarsa, hele hayır’lara epey bir fark atılırsa, AKP, Kürt siyasi hareketine koymuş olduğu mesafeyi daha da açabilir. Bütün bunlara ek olarak Güneydoğu’da katılımın, boykota rağmen normal düzeylerde seyretmesi halinde iktidar partisi BDP ve onun gerisindeki güçlere “size hiçbir şekilde ihtiyacım yok” diyebilecektir.
Farklı açmazlar
Bu referandumda AKP’nin en büyük açmazlarından biri şu: Evet’i garantilemek için Kürt seçmenin oyuna şiddetle ihtiyacı var. Fakat Kürt siyasi hareketiyle bir şekilde pazarlık ettiği, işbirliği yaptığı gibi bir imajın ortaya çıkması durumunda ülkenin Batısında, en çok da İç ve Doğu Anadolu ile Karadeniz’de ciddi oy kayıpları yaşayabilir. Bu nedenle Başbakan Erdoğan, siyasi temsilcilerini baypas ederek doğrudan Kürt seçmene seslenmeye çalışıyor.
BDP’ninse birçok açmazı bulunuyor: Örneğin daha önce sine-i millet kararında olduğu gibi Öcalan son dakikada boykot kararından vazgeçilmesini dayatabilir. Her ne kadar bu ihtimal her geçen gün azalıyor olsa da yine de belli olmaz. Örneğin PKK içinden bazı unsurlar, eylemsizlik kararına rağmen şu ya da bu bahaneyle her an bir terör eylemi gerçekleştirebilirler. Ama en önemli açmaz, BDP tabanının 12 Eylül Anayasası’nda yapılacak her türlü desteğe baştan sıcak bakmasıdır. Yani BDP yönetimi seçmenini ikna etmekte yer yer zorlanabilir.
Son bir not: Her ne kadar evetçi medya epey abartsa da, AKP’nin, bazı meslek kuruluşları yöneticileri ve PKK dışındaki kimi Kürt milliyetçilerini evet saflarına çekmesinin nispi bir etkisi olacağını düşünüyorum. Adı geçen kişilerin neredeyse hiçbirinin Kürt siyasi hareketinin anaakımıyla organik bir ilişkisi yok. Fakat şunu tekrarlamakta da yarar var: Güneydoğu’da referandumu boykot edecek seçmenin hatırı sayılır bir bölümü bunu canı gönülden değil de tatsız bir vazifeyi yerine getirir gibi yapacağa benziyor.
YARIN: Referandumda ne olur?
Referandum ve Kürt hareketi
Haberin Devamı