Cumhurbaşkanı Abdullah Gül BM 68. Genel Kurulu için geldiği New York’ta, heyette yer alan gazetecilerle bir sohbet toplantısı yaptı. Sohbetin ağırlığını BM ve İslam dünyasındaki kuruluşların durumu, Suriye’de El Kaide varlığı ve mezhep savaşları oluşturdu. En son olarak kendisine “Cumhurbaşkanlığı seçimleri hakkında ne düşünüyorsunuz?” sorusu yöneltilen Gül “Şimdi o konuda konuşup bütün bu söylediklerimi gölgelemek istemem” cevabını verdi.
- Radikal grupların özellikle El Kaide’nin Suriye’deki varlığı gündemde. Kimse üstlenmiyor ama bu grupların kendi başına orada var olabilmeleri mümkün mü? Bazı ülkelerin desteğini doğrudan ya da dolaylı alıyor olmaları gerekmez mi?
Gül: Öncelikle, acımasız bir iç savaş başladığı zaman herkes her şeyi kendisine mübah görür. Senin tarafına öyle bir kötülük yapılmıştır ki, sen karıncayı ezmeyen insan, her şeyi yapmaya başlarsın. Ve bu ortam uzadığı zaman, aşırılık, radikalizm kendisini terörizmde bulur. “El Kaide gelmiş de bir yerde ofis açmış. Her yerden adam getiriyor” gibi değil bu olay. İntihar saldırıları bu ülkelerde 10-20 sene öncesi söz konusu muydu? Yoktu. Bunlar bir hastalık. Enfeksiyon. Bu hastalık açıldığı zaman herkes gelir konar üstüne. Burada böyle bir ortam yaratıldı. Ne kadar uzun sürerse, üstesinden gelinemeyecek problemler çıkacak. Önce Suriye için, sonra bölge için, sonra dünya için. Bu iş kısa sürmeli. Biz bunu herkesle çok konuştuk. Ama en başında da Suriyeliler ile konuştuk. En sonunda Ahmet Bey (Davutoğlu) gittiğinde de, benim yazdığım mektupta da okuyoruz, bugün yaşananların hepsini biz yazmışız. Bizim söylediğimiz şeyler. Bunları onlar da görüyordur.
Bu bir süreçle ortaya çıkar. Bir tarafta haksızlık, zulüm, silah söz konusu olursa, ona karşı direnç söz konusu olur. Bu ortamlar olduğu süre içinde o ülkede bir grup mücadele ederken haksızlığa karşı, kurulu düzene karşı giderek radikalleşir, giderek ekstremleşir. Ondan sonra da onların arasından terörist diyebileceğimiz gruplar çıkar. Başında belki hiçbiri terörist ya da radikal değildi. Ama bu şartlar insanları o noktaya getirdi. Karıncayı ezmeyen insanlar öyle bir noktaya gelir ki karşılıklı vahşetin içine girerler. Bu böyle bir süreçtir. Başında birkaç yüz kişiyken, binlere on binlere çıkar... Bizim için bu hayati bir konu ve büyük bir güvenlik tehdididir. Bizi birinci derecede ilgilendiriyor. Onun için biz daha çok gayret sarf ediyoruz.
- Türkiye’den de gidenler var. Onlar da mı iyi niyetle gitmiştir?
Gül: Olabilir tabii. Ama şunu söyleyeyim: Devlet yetkililerinin bilgisi dâhilinde kimse gidemez. Yani bu olamaz. Ama soruya “olabilir” dedim, değil mi? Neden öyle dedim? Çünkü bu işlerde “sıfır engel” mümkün değil. Tankımızla topumuzla sınırı beklediğimizde bile, teröristin karşı taraftan girmesine mani olamayabiliyoruz. Onun için Suriye sınırındaki ortam da belli. Bunlar olabilir. Bu konuda Türkiye’den de herhangi bir şey olamaması için ben de ikaz da ettim. Aman dikkatli olalım. Bunlar zor işler.
‘Görmem demeyeceksiniz’
- Son dönemde biliyorsunuz Suriye’nin kuzey bölgelerinde PYD güç kazandı. Türkiye de son aylarda daha diplomatik bir ilişki kurmaya başladı. Salih Müslim ağırlandı. PYD ile kurulan ilişki hakkında ne düşünüyorsunuz?
Gül: Sizin yakınınızda bir oluşum oluşuyorsa, sevseniz de sevmeseniz de bununla ilgileneceksiniz. Görmem demeyeceksiniz. Bu bahsettiğiniz grubun başındaki o ismin yurt dışında yaptığı konuşmayı, Sayın Başbakan için söylediği sözleri de gördüm. Onun için her zaman çok dikkatli olması gerekir Türkiye’nin, dikkatli de oluyordur.
- Biraz açar mısınız? Türkiye’ye davet edildi. Çok büyük bir onurlandırmaktı aslında. Ona rağmen biraz dikkatsiz ifadeler mi kullandı daha sonra? O anlamda mı dediniz?
Gül: Bu görüşmeler elzem şeylerdir. Sınırınızda oluyor. Doğru yönlendirmek, aklıselimi göstermek için bu görüşmeler doğaldır. Nihayetinde bizim Suriyeli Kürtlere yönelik hiçbir zaman alerjimiz olmadı. Doğrusu biz onları Türkiye’nin akrabaları olarak görürüz. Bu ayrı, ama terör bağlantısı içinde olanlar ayrı bir şey. Suriyeli Kürtlerin hepsi de aynı çatı altında değil biliyorsunuz. Onun için biz orada herkesle ilgilenmek, herkesi takip etmek, herkesin doğru iş yapmasını, yanlışa düşmemesini sağlamak için görüşler, temaslar kuruyoruz. Gayet doğal olması gereken şeylerdir. Siz isimle zikrettiğiniz için bunu söylüyorum. Yoksa bunların hiçbirini muhatap almam. Türkiye bağlantılılarını da almam. Başkalarını da almam. Sorduğunuz için söyledim.
- PKK’nın geri çekilmeyi durdurma açıklaması hakkında ne düşünüyorsunuz?
Gül: Yapılan açıklamalardan öncesini zaten ilgili birimler bize bilgi veriyor. İşin bir PR (halkla ilişkiler) yanı, bir de gerçek yanı var. Yapılan açıklamaların bir kısmını politik planlama çerçevesinde yapıyorlar. Nasıl bir noktadayız? Bakalım göreceğiz.
- Gerek Türkiye’de, gerek dünyada BM’ye yönelik ciddi tepkiler var. Özellikle Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesinin veto hakkı nedeniyle...
Gül: Evet, dünya vicdanında çok itibar kaybetti. Ayrıca BM Güvenlik Konseyi, etnik ve dini olarak da tam temsil kabiliyetine sahip değil. Reformu için çalışmalar var. Ama nasıl bir anayasaya kötü de olsa, değiştirene kadar uymak zorundaysak burada da aynı durum geçerli. Güvenlik Konseyi’nden bazı konularda oy birliğiyle vetosuz karar çıkması imkânsız hâle geldiği için uluslararası hukuk atlanıyor ve “legitimacy” (meşruiyet) diye bir kural çıkıyor. Balkanlar’da olan buydu. “Evet uluslararası hukuka uygun değil ama bu katliamı durdurmamız lazım” diye meşruiyet temelinden hareketle müdahale edildi. Hukukilikten meşruiyete doğru bir uygulama var. Artık bu işler belli ülkelerin koalisyonuna kayıyor. Bazıları da bu, bugün bana uygulanırsa ileride başkalarına uygulanır mı diye bir tartışmaya giriyor. Çok tartışmalı konular. Ama şu bir gerçek ki, uluslararası platformda BM’nin kredibilitesi kalmamış vaziyette. Bugün bazı ülkeler askeri müdahaleye karşı çıkarken, bir bakıyorsun birkaç yıl önce askeri müdahalenin en sertini yapmış kendisi.
Olgunluk gerekiyor
- Öte yandan İslam dünyasındaki kuruluşlar da çok etkisiz.
Gül: İslam dünyasındaki kuruluşlar içinde de bölünmeler var. En son Suriye ve Mısır krizinden sonra çok fazla kendi içinde bölünmeler oldu. Önemli olan, problemin ortaya çıkmasını engellemek. Batı çok acılar çekti, çok kan döküldükten sonra problemleri önleyici bir diplomasi geliştirdiler. Nihayetinde bir olgunluk gerektiriyor. İslam dünyasında henüz bu olgunluk yok. Bizim arabuluculuk, kolaylaştırıcılık faaliyetlerimiz bu yüzden son 10 yılda çok yoğunlaşmıştır. İslam dünyasındaki sorun neticede liderlerle ilgili. Ancak şunu da unutmamak lazım: İslam dünyası korku duvarlarını aştı. Onun için ne olursa olsun geri dönüş olmaz.
Avrupa Orta Çağ’da yaşamıştı
- İslam dünyasındaki mezhep savaşları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Gül: Avrupa’nın Orta Çağ’da yaşadığını İslam dünyası şimdi yaşıyor. Diyelim ki Sünni bir diktatör var, sırf Sünni olduğu için o zalimin yanında olup, sırf Şii diye hak hukuk bilen biriyle savaşacaksın. Ya da bir Şii her türlü gaddarlığı yapacak, sadece Şiilik adına onu tutacaksın... Bunlar ilkelliğin göstergesi. Bu büyük bir tuzak. Bütün Orta Doğu için... Ayrıca kendi içinde de bölünmeler var. Sünnilik içinde 3-4 parça çıktı. Ama bu bir iklim meselesi. Önce o iklimi oluşturmamak gerekir. Onun için liderliklerin rolü çok büyük. Önce kutuplaşma ve cepheleşmeler oluyor, sonra da cephe içinde cepheler çıkıyor. Suriye’de Arap dünyasında olan budur. Böylesi bir ortama sürüklenmemek için bu tip şeylere girmeden önce çok düşünmek, her türlü çareyi denemek gerekiyor.