Ankara’da Eskişehir Yolu’nun üzerinde bir tarafta Diyanet İşleri Başkanlığı, hemen karşısındaysa Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği’nin binaları bulunur. Eğer “içlerinden hangisinin stratejik önemi daha fazla?” diye soracak olursanız, hiç düşünmeden “Diyanet’in” cevabını veririm.
Çünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin yumuşak karınlarından biri Kürt sorunuysa diğeri de din-toplum-devlet ilişkileridir. Dolayısıyla Diyanet, her zaman devlet aygıtı içindeki en önemli ve kritik kurumlardan biri olmuştur. Personel sayısı ve bütçesi de bu öneme paralel olarak, sık sık itirazlara yol açacak ölçüde kabarık olmuştur.
Diyanet denince akla hiç kuşkusuz ilk olarak Başkan gelir. Hükümetler, başbakanlar, ilgili bakanlar gelip geçer ama her seferinde Diyanet İşleri Başkanı’nın devam edip etmeyeceği, görevi bırakacaksa yerini kimin alacağı ve yeni başkanın ne kadar görev yapacağı hep sıkıntılara neden olmuştur. Diyanet İşleri Başkanı önemlidir önemli olmasına ama kendisinden bu önemine aykırı bir şekilde, adeta görünmez olması beklenir. Kurumu olabildiğince az sorunla yönetmesi, kamuoyunun karşısına olabildiğince az çıkması, çıktığında da olabildiğince silik bir profil çizmesi dayatılır.
Hantal ve ürkek bir yapı
Diyanet İşleri Başkanı gerçekten zor bir görevdir ve eğer iktidarda AKP gibi laikliğe bağlılığı konusunda toplumun belli kesimlerinin kuşku duyduğu bir parti tek başına iktidardaysa bu zorluk katlanarak artar. İşte Prof. Ali Bardakoğlu bu son derece çetin görevi, büyük bir maharetle, üstelik kendisini bile şaşırtan uzun bir süre boyunca üstlendi.
Prof. Bardakoğlu’nun neyi başardığını açmak için, arkadaşım ve meslektaşım İrfan Bozan ile birlikte TESEV için yaptığımız Diyanet araştırmasına atıfta bulunmak istiyorum. Prof. Bardakoğlu ve kurmaylarının geniş desteklerinden de yararlanarak yurtiçi ve dışında din görevlileri, camii cemaati ve kanaat önderleriyle görüşerek hazırladığımız rapora şu başlığı uygun görmüştük: Sivil, şeffaf ve demokratik bir Diyanet mümkün mü?
Raporu hazırlama sürecinde, Diyanet’in hantal ve ürkek yapısının bu üç temel sıfatın gerçekleşmesinin önünde ciddi bir engel olduğunu, fakat Prof. Bardakoğlu ile birlikte tüm teşkilata sinmeye başlayan yeni zihniyetin hayli ümit verici olduğunu gözlemlemiştik. Gerçekten yeni dönemde Diyanet bambaşka bir havaya büründü, daha kendinden emin, cesur, gelişmelere açık bir yapıya doğru evrildi. Fakat bu sürecin, yani Diyanet’in sivilleşmesi, şeffaflaşması ve demokratikleşmesi, sadece onun başkan ve yöneticileri ile din görevlilerine bağlı bir husus değildi. İşler dönüp dolaşıp siyasetin alanına gelip orada tıkanıyordu.
Açılımlarda tutukluk
Prof. Bardakoğlu’nun görevi bırakmasında, Kürt açılımı ile Alevi açılımı konularında Diyanet’in çok ürkek davranması ve bunun hükümet nezdinde rahatsızlığa yol açması birinci derecede etkili olmuşa benziyor. Evet bakıldığında Prof. Bardakoğlu, Alevi ve Kürt konularında hükümetin beklentilerini büyük ölçüde karşılamamışa benziyor. Fakat hükümetin de her iki açılım konusunda Diyanet kadar, hatta ondan daha fazla ürkek olduğu doğru değil midir? Diğer bir deyişle, hükümet her iki açılım için başka alanlarda son derece cesur adımlar atmış olsa Diyanet aynı ürkeklik ve tutukluğu gösterebilir miydi?
Kuşkusuz Prof. Bardakoğlu’nun 8 yıla yakın başkanlığını daha sağlıklı değerlendirebilmek için biraz beklemek gerekiyor, ama şimdiden, onun AKP iktidarının, toplumun tüm kesimleri nezdinde en fazla itibar kazanmış bürokratları arasında yer aldığını, hatta belki de ilki olduğunu söyleyebiliriz. Bu noktada, Prof. Bardakoğlu’na güvenip onun önünü olabildiğince açmış olan Devlet Bakanı Prof. Mehmet Aydın’ın da hakkını vermemiz şart. Zaten Prof. Bardakoğlu ile Prof. Aydın, sadece bu ülkenin en parlak ilahiyatçıları arasında yer almakla kalmıyor, aynı zamanda, maalesef sayıları giderek azalan bağımsız aydınlar olarak da sivriliyorlar. Her ikisine de minnet borçluyuz.
Biliyoruz ki Prof. Bardakoğlu, Diyanet için AKP’nin ilk tercihi değildi. Prof. İbrahim Kafi Dönmez’in, dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in vetosuna takılması üzerine bu göreve getirilmişti. Demek ki gerçekten her işte bir hayır varmış.
Prof. Bardakoğlu’nun görevi bırakması ne derece can sıkıcıysa, yerini en yakın yardımcısı Doç. Mehmet Görmez’e bırakması da aynı ölçüde heyecan verici. Prof. Bardakoğlu’na teşekkür ederken, Doç. Görmez’e de “Allah kolaylık versin” diyelim.
Prof. Ali Bardakoğlu’na takdir ve minnet
Haberin Devamı