Tam da ülkenin birçok köşesinin yangın yerine döndüğü ve açılımın tıkandığı bir noktada, Başbakan Erdoğan’ın ABD Başkanı Obama ile görüşmesinden saatler önce Tokat Reşadiye’de bir pusuyla 7 askerin şehit edilmesi, birçok kez olduğu gibi “provokasyon” iddialarını öne çıkarttı. İlk olarak Başbakan Erdoğan Washington’da, saldırının “önündekiler ve arkasındakiler” vurgusu yaptı ve “taşeronlar ve tetikçiler”in cezalandırılacağını söyledi. Ardından Cumhurbaşkanı Gül, “Ne zaman çözüm gündeme gelse provokasyonlar oluyor” dedi. DTP Lideri Ahmet Türk ise saldırıyı 1993’de Bingöl’de 33 erin şehit edilmesine benzetip “karanlık bir provakasyon olduğu gün gibi ortada” dedi. Bu tür tespitlerden güç alınarak olayın ardında “karanlık odaklar” arandı. Hatta bazıları, Ergenekon tutuklusu İbrahim Şahin ile ünlü belgedeki ıslak imzanın sahibi olduğu öne sürülen Albay Dursun Çiçek’in de Reşadiyeli olmalarından hareketle olayı Ergenekon’la bağlantılandırmaya çalıştılar.
“Provokasyon” iddialarının bu kadar ön plana çıkmasının ardında şöyle bir mantık işletiliyordu:
1) Reşadiye’de böylesi organize bir saldırıyı ancak PKK yapabilir.
2) PKK “eylemsizlik kararı” adını verdiği bir tür ateşkes uyguluyor ve belli bir süredir güvenlik güçlerine yönelik bu tür pusular kurmuyor.
3) Böyle bir saldırıdan PKK’nın hiçbir çıkarı olamaz.
4) Bu saldırı açılıma karşı olanların ekmeğine yağ sürmüştür.
Hep aynı film
Fakat bir kez daha gördük ki PKK’nın söz konusu olduğu bir ortamda akıl, mantık, sağduyu, vicdan gibi değerleri aramak nafiledir. Çünkü örgüt, ömrü boyunca olmadık zamanlarda olmadık saldırılara imza atmış; kimini hiç sahiplenmmiş, kiminin sorumluluğunu bir süre bekledikten sonra üstlenmiş, bazılarının da başkalarının sırtına yüklenmesine itiraz etmemiştir.
Yine bir kez daha açık ve acı bir şekilde gördük ki PKK’nın söz konusu olduğu bir ortamda fazladan bir provokatöre, komplocuya ihtiyaç yoktur. Çünkü onca yıl boyunca varkalmasını bir dizi provokasyon ve komploya borçlu olan bir örgütten söz ediyoruz. Aynı zamanda, ne kadar merkezi disipline sahip olduğunu söylerse söylesin bütün unsurlarını denetleyemeyen bir örgüttür PKK. Bazı üyelerinin merkezden bağımsız bazı faaliyetleri örgütü zor durumda bırakmakla birlikte, PKK’ya esas olarak üyelerinin kendi başlarına hareket edebilmesinin hayatiyet kazandırmakta olduğunu göz ardı edemeyiz.
Karayılan’ın sözleri
Hatırlayalım Mayıs ayında Milliyet’ten Hasan Cemal Murat Karayılan’a şu soruyu sormuştu: “Tek taraflı ateşkes, eylemsizlik dediniz, bunu 1 Haziran’a kadar uzattığınızı açıkladınız. Peki bu arada Diyarbakır ve Hakkâri’de 10 askerin şehit olmasına yol açan son PKK saldırıları neydi?”
Karayılan’ın ilk tepkisi “Bundan biz de üzgünüz” olmuş ve sözlerini şöyle sürdürmüştü:
“Merkezden planlı bir şey değildi bu. Yerel düzeyde, sahada kendi inisiyatifleriyle alınmış bir karardı. Askerin araziye çıktığını görüyor, bir operasyonla üzerine gelindiği hissiyatına kapılıyor ve kendini korumak için tedbir alıyor, mayın döşüyor. Biz de üzgünüz.” Aynı söyleşide Karayılan Diyarbakır’da dershane önündeki kanlı bombalı saldırı hakkında da “Çok yanlıştır. Biz de tasvip etmedik. Kontrolümüz dışında oldu” diyebilmişti.
Röportajın hemen ardından Vatan’da, Karayılan’ın söylediklerinin hiç tatminkâr olmadığını, hele “Uzattığımız el havada kalmasın” sözlerinin inandırıcı olmadığını belirtip şöyle devam etmiştim: “Estirilen onca olumlu havaya rağmen PKK’nın ve dolayısıyla Karayılan’ın el uzatıyor olduğunu düşünmüyorum. Olsa olsa ‘el uzatma için ön pazarlık yapma gayretleri’nden söz edebiliriz. Diğer bir deyişle ‘PKK üstüne düşeni yaptı ya da yapmaya hazır, şimdi sıra devlette’ yaklaşımı pek gerçekçi değil.”
Evet, PKK üstüne düşeni yapmadı. Bundan sonra da yapacağa benzemiyor. Bunun faturasının hem kendileri, hem bütün Türkiye için ne kadar ağır olacağını çok geçmeden göreceğiz.
PKK varsa başka provokatöre ihtiyaç yok
Haberin Devamı