“Parti içi dengeler” tamam peki ya ülke içi dengeler?

Haberin Devamı

Yeni CHP’nin ilk aşaması, önceki gün Kemal Kılıçdaroğlu’nun, neredeyse tüm delegelerin oyunu alarak genel başkan seçilmesiyle tamamlandı. İkinci aşamada, dün CHP Parti Meclisi çok büyük ölçüde yenilendi. Baykal döneminin MYK’sından sadece dört kişi yeni yönetimde yer aldı. Son aşamadaysa PM üyeleri bir araya gelip yeni MYK’yı seçecek. En üst yönetiminin şekillenmesiyle birlikte CHP’nin yeni dönemde nasıl bir performans sergileyebileceğini daha iyi tartışabileceğiz. Yine de yeni PM listesinden hareketle bazı değerlendirmeler yapabiliriz. Öncelikle Baykal’ın kurmaylarının dışlanmasına ek olarak, değişik dönemlerde ona karşı aday olmuş veya olmaya çalışmış üç ismin, Umut Oran, Hurşit Güneş ve Haluk Koç’un PM’ye alınmaları Baykal döneminin mutlak bir şekilde sona erdiğini gözler önüne seriyor. Kılıçdaroğlu Baykal’ın rakiplerini onurlandırarak hem parti içi birlik iddiasını güçlendirdi, hem de Rahşan Ecevit’in kurultaya katılmasıyla zirveye çıkan “solda birlik” atılımlarına bir yenisini eklemiş oldu.

“Baykal küskünleri” yine küskün

Baykal’ın rakiplerinin dışında, bir de “Baykal küskünleri” var. Değişik dönemlerde Baykal’la birlikte hareket edip değişik nedenlerle yollarını ayırmış olan sosyal demokrat hareketin birçok deneyimli ismi Kılıçdaroğlu’na aktif destek verdiler, fakat içlerinden neredeyse hiçbiri yönetime alınmadı. Bu noktada İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin’in direnç göstermiş olduğunu, en azından Ali Topuz’un sözlerinden anlayabiliyoruz.

Emektar isimlerin devre dışı bırakılması, sosyal demokrat partilerde yıllardır görmeye alıştığımız “hizip çatışmaları” nın azalacağına dair bir işaret olarak yorumlanabilir. Fakat PM listesinin hazırlıklarının nasıl kıran kırana geçtiği bilindiğinde CHP’nin eski alışkanlıklarını yeni döneme de taşıyabileceğini anlıyoruz. Bu noktada Kılıçdaroğlu’nun, Gürsel Tekin ile Önder Sav arasında nasıl bir denge kuracağı ve onlardan bağımsız hareket edip edemeyeceği önem kazanıyor ki ortaya çıkacak olan MYK parti içi güçler dengesinin nasıl oluştuğunu anlamamıza epey yardımcı olacak.

Kürt sorunu ne olacak?

Ancak “parti içi dengeler” den daha önemli bir husus var: Türkiye içi dengeler! Baykal’ı kronik bir şekilde eleştirenler, onun ağırlığı “seçim” değil “kongre” kazanmaya verdiğini ileri sürerlerdi. Kendisine altın bir tepside genel başkanlık sunulan Kılıçdaroğlu’nun böyle bir yaklaşımı benimsemesi söz konusu olamaz ki zaten kendisi de yüzde 40 oy hedefi koyup “iktidar koşusu” başlattıklarını ilan ediyor. Peki bu yönetim kadrosu böylesi bir koşuyu sahiden başlatıp başarıyla sonuçlandırabilir mi? Bu sorunun cevabını yönetime katılan yeni isimlere bakıp aramak daha isabetli olacaktır. Kurultay öncesi, yepyeni isimlerin PM’ye girmesinin tüzük nedeniyle imkansıza yakın bir zorlukta olduğu söyleniyordu fakat böyle olmadığını dün anlamış olduk. Yeni giren isimlerin çoğunu biliyor, bir kısmını yakından tanıyorum. Tek tek isimler hakkında ne düşündüğümü söyleyecek değilim. Buna gerek de yok.

Ancak son derece etkili bir rüzgar yakalamış olan Kılıçdaroğlu’nun, başka uzman isimleri de CHP’ye taşıyabilmiş olmasını beklerdim. Örneği yine Kürt sorunundan vermek istiyorum. CHP’nin yeni liderinin önceki günkü konuşmasında Kürt sorununa ayırdığı (daha doğrusu ayırmadığı) yerin bende hayal kırıklığı yarattığını yazmıştım. Kimileri Kılıçdaroğlu’nun “Kürt” kelimesini bile anmadan yaşanan acıları neredeyse tamamen ekonomik sorunlara bağlamasından memnun oldu; kimileri de kendisine zaman tanınmasını istedi.

PM’deki yeni isimlere baktığımda sözünü ettiğim hayal kırıklığı iyice katlandı. İyimser olup CHP’nin yeni liderine bir zaman tanıyalım, Kürt sorununun demokratik yollardan kalıcı bir şekilde çözümüne katkı sunabilecek birikim ve kapasiteye sahip şahsiyetleri yanına çekebilecek mi?

DİĞER YENİ YAZILAR