Özgür medyaya kimsenin tahammülü yok

Haberin Devamı

“Gazeteci: Herkesin günah keçisi” başlıklı yazımın çıktığı günün sabahı 20’yi aşkın meslektaşımın gözaltına alındığını öğrendim ve bir kez daha “ne yapmalı?” sorusunu kendime sordum. Bu sorunun cevabını vermek için yakın dönemde, basın özgürlüğü konusunda yaşadığımız, başta gazetecilerin tutuklanması olmak üzere, insanın içini daraltan nice tatsız gelişmeye gösterilen tepkilere göz atalım:

Kimileri olumsuz hiçbir şey yaşanmıyormuşcasına basın ve ifade özgürlüğü ihlallerini, “kimse gazeteci olduğu için tutuklanmıyor” çarpıtmasının ardına sığınarak onayladı, hatta destekledi. Kimileri işin kolayına kaçıp, “söz tükendi” gibi parlak cümleler kurarak yaşananları “sessiz bir gözlemci” olarak izlemeyi tercih etti. Sayıları giderek azalan bir kesimse bu ihlalleri tavizsiz ve ayrım gözetmeksizin eleştirdi; tutuklu gazetecilerle dayanışma içine girdi, özetle basın ve ifade özgürlüğünü, dolayısıyla demokrasiyi savundu, savunmaya devam ediyor.Özgür medyaya kimsenin tahammülü yok

Kendimi sonuncu kesim içinde görüyorum. Böyle bir pozisyonu korumanın her geçen gün daha zor ve riskli olduğunun farkındayım ama kimden gelirse gelsin, basın ve ifade özgürlüğü ihlallerine ortak olmanın veya bunlara karşı sessiz kalmanın doğru olmadığına inanıyorum.

Sosyal medyanın rolü

Dünkü yazımda, daha önce tutuklanan Özgür Gündem yazarı Cengiz Kapmaz ile bir sohbetimden hareketle Kürtlerin neden medyada yeterince etkili olmadığı konusunda birkaç söz söylemiştim. Dünkü operasyon, devletin Kürt hareketinin kapsama alanındaki birkaç cılız medya yapılanmasına bile tahammülü olmadığını bizlere gösterdi. (Tam da operasyonun olduğu gün Murat Karayılan’ın Kürt kimliğini öne çıkartan bazı yazarları “dönek” ve “işbirlikçi” olarak suçlayıp tehdit etmesi bu tahammülsüzlüğün karşılıklı olduğunu bizlere gösteriyor.)

Fakat bu tahammülsüzlüğün çok fazla işe yarayabileceği söylenemez. Nitekim dün büyük medya organları operasyonu büyütmeden ve devletin çizdiği çizgiler içinde verirken “sosyal medya”da son derece hızlı, ayrıntılı ve özgür bir haber/yorum akışı yaşandığına tanık olduk. Bunun ciddi rahatsızlık yarattığını tahmin etmek güç olmasa gerek. Herhalde ilgililer bir süredir “sosyal medya”yı da denetim almanın yolları üzerine kafa yoruyorlardır.

Kürt sorunu nasıl çözülmez?

Dünkü operasyon, basın özgürlüğü konusunda içimizi daha da karaltmakla kalmamış Kürt sorununun barışçıl yollarla kalıcı çözümü konusundaki ümitlerimizi de iyice tüketmiştir. Başından beri KCK operasyonlarının arkasındaki mantığı eleştiriyorum. Çünkü yapılan her operasyonun, bize gösterilen hedefin (yani PKK’nın belini kırmanın) tam zıddı sonuçlara yol açtığını gözlüyor ve bu tür baskı politikalarının yol açtığı travmaların barış içinde birarada yaşama imkanını torpillediğini düşünüyorum. Bir günde 40’ı aşkın avukatı, 20’yi aşkın gazeteciyi gözaltına alıp bunları basit bir şekilde “terörle mücadele” iddiasıyla meşrulaştırdıklarını sananlar demokrasimize çok ciddi bir şekilde gölge düşürüyorlar. Medyanın büyük bir kısmının, devletin çizgisinde hareket edip olup bitenleri sorgulamamasının da pek bir işe yaramadığını, daha önceki sayısız örnekte olduğu gibi, görmemiz de yakındır.

CHP’den beklenen adım

Dün, Bugün Gazetesi muhabiri Ezelhan Üstünkaya’nın TBMM’de CHP Gençlik Kollan Başkanı İrfan İnanç Yıldız ve Milletvekili Faik Tünaydın’ın danışmanı Yavuz Demir’in sözlü saldırısına maruz kalmasından bahsedip şöyle yazmıştım: “Söylenenlere göre, kimi CHP’liler ‘yandaş medyanın eline koz vermeyelim’ diye istifa veya azil seçeneklerine karşı çıkıyorlarmış. ‘Herhalde bu söylentiler doğru değildir’ diyelim ve olayın takipçisi olalım.”

Fazla beklemeye gerek kalmadı. Yazıyı gazeteye yollamamdan birkaç saat sonra CHP yönetimi Yıldız’ı görevden almış. Öyle ki görevden alma haberiyle yazım aynı gün çıktı. CHP yöneticilerini hızları nedeniyle tebrik ediyorum.

DİĞER YENİ YAZILAR