Org. Büyükanıt’ın faturasını Org. Başbuğ ödüyor

Haberin Devamı

13 Şubat 2007 gününün akşamı Washington’daki Türkiye Büyükelçiliği’nin kançilarya binasında toplanmış çok sayıda Türk davetli, sık sık kürsüdeki kişinin konuşmasını alkışlarla kesiyordu. Konuşan, her ne kadar sivil giysili de olsa dönemin Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt’tı.

Bu konuşma, yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimlerine (ki Abdullah Gül henüz adaylığını açıklamamıştı, Tayyip Erdoğan’ın adı daha fazla öndeydi) TSK’nın nasıl baktığı konusunda ipuçları verebileceği için önemliydi. Org. Büyükanıt 25 dakika boyunca bu konuya doğrudan değinmemekle birlikte Türkiye’yi öyle vahim bir şekilde tasvir etti ki (“Cumhuriyet kurulduğundan bu yana bu kadar tehditle karşılaşmamıştık”) Çankaya konusundaki tavırlarının ne olacağı anlaşıldı. Şu sözler de onundu: “Ulu önder Atatürk’ün kurduğu cumhuriyet rejimiyle temel ilkeleriyle sonsuza kadar varolacaktır. Bunun aksini düşünen sapkınlar, sayıları az da olsa hüsrana uğrayacaklardır.”

Hiç kuşkusuz geceye damgasını vuran sözler şunlardı: “Türkiye’nin dinamik güçleri vardır. Türkiye’yi koruyan o dinamik güçler varolduğu sürece, o rüyayı görenler kâbusla uyanacaklardır. Ben askerim ve diyorum ki kimse Türkiye’yi bölemez. Onu düşünenlere biz gerekeni yaparız. Kimseye Türkiye’yi böldürtmeyiz.” Org. Büyükanıt’ın yaptığı çok yanlıştı. Ama daha kötü bir yanlışı, sonradan bizzat kaleme aldığını söylediği e-muhtıra ile yaptı. O gün yanımdaki bir diplomata “bugün Şubat’ın kaçı?” diye sormuş, “Abartıyorsun” karşılığını almıştım. Fakat yaklaşık 75 gün sonra, 27 Nisan gecesi TSK’nın web sitesine konulan muhtıra, 28 Şubat’ın aynısı olmasa da benzer bir süreci yaşamakta olduğumuzu gösterecekti.

Org. Özkök farkı

Org. İsmail Hakkı Karadayı’nın Genelkurmay Başkanlığı sırasında başlayan 28 Şubat süreci Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu zamanında tam gaz sürmüş, fakat Org. Hilmi Özkök’ün göreve gelmesiyle asker, siyasi konularla arasına mesafe koymaya başlamıştı. Onun, kamuoyuna belli etmeden engel olduğu darbe girişimlerinin ana gerekçeleriyse hiç kuşkusuz “laikliği koruma” ydı.

Org. Özkök’ün asker-sivil ilişkilerine getirdiği yeni yaklaşım, TSK’yı “rejimin bekçisi” olarak gören kesimleri doğal olarak memnun etmiyordu. Aynı çevreler Org. Büyükanıt’la durumun değişeceğini umuyorlardı. Nitekim Org. Büyükanıt’ın atanmasının arifesinde, aleyhine çok yoğun kampanyalar başlatıldı ve bunlardan laiklikle sorunları olan bazı odaklar sorumlu tutulacaktı.

Org. Büyükanıt görev süresi boyunca kendisine yönelik beklentileri karşılamaya çabaladı, fakat gerek iç, gerek dış konjonktür onun masaya vurmaya çalıştığı yumruğun havada kalmasına ya da vursa bile caydırıcı olmamasına yol açtı. Org. Özkök yerine Org. Karadayı ve Org. Kıvrıkoğlu çizgisine yakın olan Org. Büyükanıt, tıpkı kendisine örnek aldığı komutanları gibi, vurdukça rakiplerini güçlendirdi.

Açacak olursak: 28 Şubat’la RP ve Erbakan devre dışı bırakıldı ancak 5.5 yıl sonra AKP’nin tek başına iktidara gelmesine elverişli zemin de yaratılmış oldu. 27 Nisan’da da Gül’ün Cumhurbaşkanı seçilmesi engellendi ancak 22 Temmuz’da AKP’nin oy patlaması yapması ve ardından Gül’ün rahat bir şekilde Köşk’e çıkmasına da yardımcı olundu.

Zor mücadele

Org. İlker Başbuğ’un, ikinci başkanlığını yaptığı Org. Özkök çizgisine daha yakın olduğu söyleniyor. Ancak kendisi sadece Org. Büyükanıt’tan kötü bir miras devralmakla kalmadı iç ve dış koşulların çok elverişsiz olduğu bir dönemde göreve geldi. Örneğin Ergenekon soruşturması birçok bakımdan kendisini epey zor durumda bıraktı ve daha da bırakacağa benziyor.

Org. Başbuğ bütün bu olumsuzlukları, en öncelikli konu olarak “terörle mücadele” yi (kendisi böyle demese de, “Kürt sorunu” nu) seçerek aşmak ve TSK’ya daha korunaklı bir alan açmak istedi. Ne var ki TSK’yı bütünüyle devre dışı bırakmak isteyen odakların yoğun faaliyetleri nedeniyle bunda da istediği kadar başarılı olamadı.

Daha bir yıl dolmadan bu kadar sorunla uğraşan Org. Başbuğ’un yeni önceliği “medya üzerinden yürütülen asimetrik psikolojik harekat” ı bertaraf etmek olacağa benziyor. Fakat daha önce de yazdığım gibi böylesi bir mücadeleyi, en azından tek başına, kazanabilmesi mümkün gözükmüyor. Sivillerden umduğu desteği alabilir mi? O da hayli şüpheli.

DİĞER YENİ YAZILAR