Anayasa Mahkemesi’nin AKP davası kararıyla Yüksek Askeri Şura aynı günlere denk geldi. Dolayısıyla şu iki soru aynı anda Türkiye’nin gündemine oturdu:
1) AKP kapatma davasından ders çıkaracak mı? Çıkaracaksa önümüzdeki dönemde ne tür değişikliklere tanık olacağız?
2) Org. İlker Başbuğ, Org. Yaşar Büyükanıt’tan farklı bir genelkurmay başkanı olacak mı? Olacaksa farkını en çok hangi alanlarda hissettirecek?
Bu yazıda birinciden çok ikinci sorunun yanıtını arayacağız. Ancak öncelikle şunu belirtmek şart: Org. Başbuğ’un nasıl bir genelkurmay başkanı olacağının, AKP’nin, hükümetin ve özellikle de Başbakan Erdoğan ile Cumhurbaşkanı Gül’ün önümüzdeki dönemde izleyecekleri stratejiler ve bunlara bağlı olarak sergileyecekleri performanslarla doğrudan bağı olacaktır. Diğer bir deyişle, nasıl AKP kanadı izleyeceği yolları ve atacağı adımları saptamadan önce bir şekilde TSK’nın pozisyonlarını da kaale alıyorsa ve bundan sonra da alacaksa, Org. Başbuğ da hiç kuşkusuz hükümete, başbakana ve cumhurbaşkanına bakmadan hareket etmeyeceği açıktır.
Normal şartlarda Org. Başbuğ ile Org. Büyükanıt arasında çok fark olmaması beklenirdi. TSK’nın pozisyonlarının kişilere göre değişmediğini düşündüğüm için böyle demiyorum. Tam tersine, her ne kadar TSK’nın durmuş oturmuş gelenekleri varsa da her genelkurmay başkanının kendine has bazı özellikleri yansıttığı kimisi silik kalırken, kimisinin de iz bıraktığı açıktır. Örneğin Org. Hilmi Özkök, AKP iktidarına karşı sert tavırlar almamaya özen gösterdiği ve tek çıkış olarak darbeyi gören kuvvet komutanlarını dengeleyebildiği ve onları bu emellerinden vazgeçirdiği için kelimenin gerçek anlamıyla iz bıraktı. Öyle ki AKP’den derin endişe duyan çevreler dört gözle laiklik konusunda “şahin” olarak bilinen Org. Büyükanıt’ın görevi devralmasını dört gözle beklediler.
Org. Başbuğ’un da yine laiklik konusunda “şahin” olduğu söyleniyor. Bu nedenle Org. Büyükanıt ile arasında pek fark olmayabilirdi. Ne var ki, Org. Büyükanıt üzerinden bazı hayallerini gerçekleştirmeyi umanların çok derin bir hayal kırıklığı yaşadıkları da ortada. Hatta içlerinde onun Org. Özkök’e kıyasla AKP’ye “daha fazla taviz” verdiğini düşünenler de var.
Bu nedenle Org. Başbuğ, tıpkı iki yıl önce Org. Büyükanıt’ın başına geldiği gibi, yoğun bir “kurtar bizi Paşam” baskısı altında kalabilir. Bununla birlikte, Org. Büyükanıt deneyiminden sonra Org. Başbuğ’a yönelik beklentilerin daha ölçülü ve gerçekçi olacağını düşünebiliriz.
İz bırakacak mı?
Şahsen, izlediğim, bildiğim ve tanıdığım kadarıyla Org. Başbuğ’un daha farklı bir genelkurmay başkanı olacağını düşünüyorum. İçine girdiğimiz alabildiğine çetrefil ve önceden kestirilmesi imkansız süreçte Org. Başbuğ’un Org. Büyükanıt’a kıyasla “daha ciddi” ve “daha az sosyal” görünmesi pekala lehine olabilir. Bu sayede, son yıllarda üst düzey subayların başındaki en büyük tehlike olan “yıpranma” ve “yıpratılma” dan kendisini bir ölçüde muaf tutabilir.
Org. Başbuğ’un iz bırakacak bir genelkurmay başkanı olma ihtimali de hayli yüksek. Bu noktada onun “terör” konusundaki birikimi ve yaklaşımlarının altını çizmek gerek. Terör sözcüğünü tırnak içine aldım çünkü, bildiğim kadarıyla Org. Başbuğ hep “terör” diye söz etse ve “siyasi çözüm” ü çağrıştırabilecek her türden çıkış ve öneriye açıkça tepki gösterse de, Türkiye’nin yıllardır yaşadığının basitçe “terör” olarak adlandırılamayacağını ve bununla mücadelenin sadece güvenlik güçlerine terk edilemeyeceğini en iyi bilen ve en fazla ve güçlü biçimde telaffuz eden kişilerden biri. Onun “dağdakileri indirme” kadar “dağa çıkışları engelleme” nin önemine yaptığı vurguların önemli ve değerli olduğu kanısındayım.
Ergenekon pazarlığı mı?
Başa dönecek olursak: Önümüzdeki dönemde Org. Başbuğ ile Başbakan Erdoğan’ın ilişkilerinin nasıl olacağını kestirebilmek için ikilinin 24 Haziran’da başbaşa görüştüklerini ve o tarihten sonra hükümet ile TSK arasında belirgin bir ihtilafın yaşanmadığını hatta CHP’nin iki kurum arasındaki “sıcak ilişki” den rahatsız olduğunu akılda tutmak işimize yarayabilir. Bu görüşmenin hemen ardından Org. Hurşit Tolon ve Org. Şener Eruygur’un gözaltına alınmalarının rastlantı olamayacağını, Başbakan’ın Org. Başbuğ’u önceden haberdar etmiş olabileceğini söylemiştim. Başkaları tarafından da geliştirilen bu akıl yürütme her iki kişi tarafından da tekzip edildi. Yine de, içeriğin hakkında kapsamlı bir şekilde bilgilendirilmediğimiz bu görüşmede bir şekilde Ergenekon soruşturmasının da ele alındığını düşünmeye devam ediyorum.
Ancak kimilerinin ileri sürdüğü gibi (ki bunların bazıları bunu isterken, diğerleri de tam tersine asla arzulamıyor) Erdoğan ile Org. Başbuğ, Ergenekon’u zaman içinde söndürme gibi bir mutabakata varmış olduklarını sanmıyorum. Gerek iddianameyi, gerekse delil klasörlerini (eleştirilecek bir sürü yönünü en azından bir süreliğine askıya alıp) ciddi bir şekilde incelediğinizde, Ergenekon denen olgunun en fazla zarar verdiği kurumlardan birinin TSK olduğunu görüyorsunuz.
Eğer Org. Başbuğ, önceliği TSK’nın son dönemde yaşadığı yıpranmaları telafiye ayıracaksa -ki böyle olacağını düşünmemize yetecek sayıda işaret mevcut- Ergenekon Davası’nın her türlü dış müdahaleden bağımsız bir şekilde gelişip sonuçlanmasını istemesi kadar doğal bir şey olmayacaktır.
Org. Başbuğ farklı olup iz bırakabilecek mi?
AKP ORDU İLİŞKİLERİ 3
Haberin Devamı