AKP’nin seçim kampanyasında öne çıkan sloganlarından biri “İstikrar sürsün, Türkiye büyüsün”dü. Başbakan Erdoğan’ın istikrarı ne kadar önemsediğini yeni kabineyle birlikte gördük: Birkaç giden, birkaç gelen ve birkaç yer değiştiren isim var ama omurga yerli yerinde duruyor. En önemlisi, ne gidenler, ne gelenler, ne de yer değiştirenler arasında hayret uyandıran kimse yok.
Örneğin daha belediye başkanlığı döneminden beri Erdoğan’la çalışan, AKP Genel Sekreteri İdris Naim Şahin’in İçişleri Bakanı olacağı birkaç gündür söyleniyordu. Ancak Şahin’in, Kürt açılımının (son adıyla Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi’nin) sorumluluğunu üstlenip üstlenmeyeceği belirsizdi. Sonunda Beşir Atalay başbakan yardımcılığına kaydırıldı ve açılım da daha önce olduğu gibi yine ona emanet edildi. Bu kapsamda Kamu Güveliği Müsteşarlığı’nın İçişleri’nden Başbakanlığa kaydırılması ve Atalay’a bağlanması bekleniyor. Kuşkusuz açılımın Şahin yerine yine Atalay tarafından yürütülecek olması olumlu fakat “ölü doğan” ve Muammer Güler’in milletvekili seçilmesiyle iyice devre dışı kalan Kamu Güvenliği Müsteşarlığı’nın ayağa kaldırılıp kaldırılmayacağı belirsiz. Yine açılım sürecinde defalarca söz verilen bazı kurumların yeni dönemde hayata geçirilip geçirilmeyeceği de belli değil. Tabii son olarak, Atalay’ın açılım sürecinde yapılan hatalardan hangi dersleri çıkardığı ve bunları telafi etmek için ne tür plan ve projelere sahip olduğu önem arz ediyor. Tam da bu noktada Başbakan’ın, Atalay’ı “terörle mücadele koordinatörü” şeklinde sunmasının, açılımın yolunu daha baştan tıkama riskinin altını çizmek gerekir.
Yeni kabinede en çok dikkatimi, bazılarının sandığının aksine Milli Eğitim Bakanlığı’na Atalay’ın değil eski Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in getirilmesi çekti. (Nimet Çubukçu herhalde TBMM Başkanvekilliği gibi bir göreve kaydırılır) Dinçer de tıpkı İdris Naim Şahin, Binali Yıldırım, Hayati Yazıcı, Veysel Eroğlu gibi, Erdoğan’ın belediye başkanlığı döneminin kurmayları arasında yer alıyor. Dinçer’in Milli Eğitim’e kaydırılmasını bir “taltif” olarak görebiliriz. Bu noktada Sadullah Ergin, Nihat Ergün ve Ertuğrul Günay gibi bazı isimlerin yeni kabinede daha yüksek sorumluluklu bakanlıklara atanıp taltif edilecekleri yolundaki tahminlerin tutmadığını da vurgulayalım.
Ergin ve Ergün 2007 genel seçimlerinin ardından, AKP grup başkanvekili olarak gösterdikleri başarılar sonucunda bakanlığa hak kazanmışlardı. Bu sefer Bekir Bozdağ ve Suat Kılıç’ın tıpkı onlar gibi bakanlığa getirilmiş olmaları, Erdoğan’ın grup başkan vekilliğini bir tür bakanlığa alıştırma makamı olarak gördüğünü gösteriyor.
Ahmet Davutoğlu’nun istisnai durumunu bir kenara bırakacak olursak, ilk kez milletvekili seçilip kabinede yer alan sadece iki isim var: Erdoğan Bayraktar ve İsmet Yılmaz. Böylelikle birçok isim hakkında yapılan “Erdoğan onları aday gösterdiğine göre kesin kabineye alır” türü yorumlar da boşa çıkmış oldu.
İstikrar tamam da...
Tekrar başa dönecek olursak, Erdoğan istikrarı seçti, riskli olabilecek görevlendirmelere gitmedi. Üç seçimde de oyunu artıran bir iktidar partisinin önceliği, başarıyı sağlayan zemin ve kadroları korumaya vermesi kadar anlaşılır bir şey olamaz. Bu noktada Ali Babacan, Beşir Atalay, Binali Yıldırım ve Recep Akdağ’ın 2002 sonundan beri tüm AKP hükümetlerinde yer alıyor olmaları son derece normaldir. Yine, Başbakan’ın “kriz bizi teğet geçti” sözünün doğrulanmasını sağlayan ekonomiyle ilgili bakanlıkların hemen hiçbirinde, bir kısmının adları değişmiş olsa da hiçbir değişikliğin yaşanmaması da şaşırtıcı değildir.
Evet istikrar sürüyor, bakalım bu “istikrar kabinesi” Türkiye’yi, tabii bu arada AKP’yi daha da büyütebilecek mi.
Omurga eski, kabine yeni
Haberin Devamı