Abdullah Öcalan’ın Pazartesi günü avukatları aracılığıyla yolladığı mesajların en çarpıcıları, hiç tartışmasız, Fethullah Gülen ve onun hareketi üzerine olanlardı. Önce Öcalan’ın söylediklerine bakalım, ardından bu mesajların neden önemli olduğunu ve herhangi bir sonuca yol açıp açamayacaklarını tartışalım. Öcalan şöyle konuşmuş:
“Biz hiçbir zaman kendilerinin varlığını inkar etmedik, onlardan da bizi inkar etmemelerini bekleriz. Hem kendileri hem biz, gerek Türkiye’de gerek Ortadoğu’da önemli aktörleriz. Kendileri Türkiye’nin hatta Ortadoğu’nun demokratikleşmesinde rol alabilirler, önemli bir güçleri var. Ben, kendilerini bir tarikat-cemaat olarak görmüyorum. Hatta tek başına ne bir tarikat ne de bir cemaattir. Biraz sivil toplum örgütü hatta bir siyasi parti işlevine sahip olduğunu düşünüyorum. Rolü önemlidir. Toplumun demokratikleşmesinde, aydınlatılmasında herhangi bir siyasi çıkar beklemeden rol alabilirler. Hatta Ortadoğu’nun bir siyasi partisi gibiler. Oldukça dinamik güçleri var, biz de dinamik bir gücüz. Bu iki dinamik gücün karşılıklı anlayış göstermesi ve dayanışma halinde olması durumunda Türkiye’de birçok temel sorun çözülecektir. Bu dayanışma sadece Türkiye’yi değil Ortadoğu’yu da etkileyecektir. Burada önemli olan bazı temel kavramların tanımını iyi yapmaktır. Örneğin ben, kendilerinin Türklük ve İslamiyet konusundaki görüşlerini biliyorum, bu görüşleri önemli buluyorum. Türkiye’de statükonun aşılması ve demokratikleşme süreci için herkes birlikte çalışabilir. Bu konularda ortak zemin demokrasi olmalıdır.”
PKK’nın Gülen gündemi
Alıntının hayli uzun olduğunun farkındayım, fakat Kürt sorununu ciddiye alan, bunun çözümü (ya da çözümsüz kalması) için kafa yoran herkes için Öcalan’ın bu sözlerinin tarihi öneme haiz olduğu kanısındayım. Kuşkusuz bu sözler, muhatap alınan Gülen’in kendisiyle birlikte, en yukarısından en aşağısına kadar bu harekete gönül veren herkes için apayrı bir öneme sahiptir.
Kurban Bayramı sırasında düzenlenen Kürt Konferansı nedeniyle bulunduğum Brüksel’de görüştüğüm çok sayıda Kürt siyasetçinin kafasını en çok meşgul eden konulardan birinin Gülen hareketi ve bu hareketin Kürtleri (sadece Güneydoğu’da değil mesela Kuzey Irak’ta da) hedef alan çalışmalar olduğuna tanık olmuştum. Hatta çoğunun, AKP hükümetinden çok Gülen cemaatini kendilerine rakip olarak gördüğünü gözlemledim. İlginçtir, Türkiye Kürtleri arasında hâlâ çok etkili bir siyasal ve toplumsal güç olmasına rağmen Hizbullah’ı fazla dert edinenlerine rastlamadım.
PKK-Gülen hareketi gerilimi
Brüksel’de gördüklerim beni fazla şaşırtmamıştı zira bir süredir Kürt siyasi hareketiyle Gülen hareketi arasında tırmanma potansiyeli olan bir gerilimin varolduğunu, konuyla ilgili herkes gibi biliyordum. Bildiğim bir diğer husus da, iç ve dış bazı üçüncü şahısların (ya da odakların) bu gerilimin çatışmaya dönüşmesini şiddetle arzuladıkları ama her iki tarafın da aralarındaki rekabetin bu noktaya gelmemesi için epey dikkatli davrandıklarıydı.
Brüksel’de, PKK’nın önde gelen isimlerinden eski DEP Milletvekili Zübeyr Aydar ile yaptığımız sohbette konu dönüp dolaşıp Gülen hareketiyle aralarındaki gerilime gelmiş ve kendisine şunu sormuştum: “Kendileriyle doğrudan herhangi bir temasınız var mı?” Aydar’dan olmadığı cevabını alınca “peki kurmayı düşünüyor musunuz?” diye sordum. “Olabilir ama bu konuda siyasi bir karar almak gerekir” diye karşılık verdi.
İşte Öcalan’ın son açıklamaları bu “siyasi karar”ın verildiğini bize gösteriyor. Anlaşıldığı kadarıyla Öcalan, Gülen hareketine rağmen, hele onu karşısına alarak, çözüme yönelik adımlar atmanın mümkün olamayacağı noktasına varmış. Analizinin isabetli olduğunu söyleyebilirim. Onun Gülen ve hareketi üzerine sözlerini, Kürt siyasi hareketinin bütün bileşenlerini bağlayacak talimatlar olarak görmek gerekir. Dolayısıyla önümüzdeki günlerde yasal ve yasadışı alanda faaliyet gösteren Kürt siyasetçilerden şaşırtıcı açıklamalar ve adımlar görürsek şaşmayalım.
Tabii bu noktada esas soru şudur: Gülen (ve hareketin kurmayları) Öcalan tarafından kendilerine uzatılan zeytin dalını ne yapacaklar?
Bu soruyu irdelemeyi yarına bırakalım.
Aslında bugün, Salı akşamı Mirgün Cabas ile birlikte NTV’de Yazı İşleri Özel programında ağırladığımız Necmettin Erbakan ve onun bizlere söyledikleri üzerine bir yazı yazmayı planlıyordum. Erbakan hakkında kapsamlı bir siyasi değerlendirmeyi, kendisiyle ilgili bazı anılarım ve kişisel görüşlerimle birlikte çok geçmeden sizlere sunmaya söz veriyorum.