Cumartesi günü “Cüppeli Ahmet Hoca günümüzün Müslüm Gündüz’ü mü?” başlıklı bir yazıyla bu iki şahsın benzerlik ve farklılıklarını ele aldım. Aynı gün, Müslüm Gündüz’den sitem dolu bir elektronik posta aldım. 14 yıl öncesinden tanıdığım Gündüz’ü en çok “dün medya Gündüz’ü kullanmıştı, bugünse Cüppeli medyayı kullanıyor” tespitim rahatsız etmiş. Gündüz mektubun altına cep telefonu numarasını da iliştirmişti. Tabii ki hemen aradım ve kısa bir tartışmanın ardından kendisine röportaj teklif ettim. O da gazete değil de televizyon yayınını tercih edebileceğini söyledi. Bunun üzerine NTV yöneticileriyle bir değerlendirme yaptık ve 28 Şubat sürecinin en kilit ismini 14 yıl sonra ekrana çıkarmanın bir haber kanalı için iyi bir fikir olduğuna hükmettik. Sonuçta Salı gecesi Mirgün Cabas ile birlikte Gündüz’le canlı yayınlanan “Yazı İşleri Özel” programını gerçekleştirdik.
Yayın nedeniyle birbirine zıt iki uçtan “niye çıkarıyorsunuz bu adamı?” şeklinde tepkiler geldi. 25 yıldır İslami hareket üzerine çalışan bir gazeteci olarak, İslamcılara her mikrofon tutuşumda, laikliğe duyarlı kesimler tarafından “şeriatçıların ekmeğine yağ sürmek”le itham edilmiş birisi olarak bu tepkilerin bir bölümüne zaten hazırlıklıydım. Ama bazı muhafazakârların da rakipleriyle benzer bir üslubu kullanarak Gündüz’ü ekranda görmeye tahammül edememeleri kuşkusuz daha çarpıcıydı. Hatta içlerinden kimileri, o çok sevdikleri komplo teorilerine başvurarak, Aczimendileri yeniden sahaya sürerek yeni bir 28 Şubat sürecini başlatmak istediğimi (istediğimizi) ileri sürmeye kadar vardırdılar işi.
Halbuki Gündüz’ün 14 yıl sonra, sanki zaman makinesinden fırlamış gibi, aynı kılık kıyafet, aynı müritler ve aynı sözlerle izleyicinin karşısına çıkmış olması 28 Şubat’ın tam ve mutlak anlamda bir fiyasko olduğunun ve bir daha yaşanmasının mümkün olamayacağının en canlı kanıtıydı.
28 Şubat denen fiyasko
Ne demek mi istiyorum? Şöyle düşünelim: 28 Şubat’ın ortadan kaldırmaya çalıştığı isimlerden Abdullah Gül, başörtülü eşiyle Çankaya’da; Tayyip Erdoğan yıllardır tek başına hükümeti yönetiyor; bakanların, milletvekillerinin önemli bir kısmı hâlâ Milli Görüş hareketinden; Batı Çalışma Grubu’nun fişlediği birçok isim bürokraside kilit noktaları tutuyor; Fethullah Gülen, yıllardır ABD’de yaşamasına rağmen “Türkiye’nin en önde gelen şahsiyetleri” diye bir liste yapılsa en azından ilk 10’a kesinlikle girer; Necmettin Erbakan bile onca yaşına rağmen tekrar parti genel başkanı oldu. 28 Şubat’ın en marjinal ama en etkili figürlerinden Gündüz ve Aczimendilerin hiçbir şey olmamış gibi kaldıkları yerden devam etmeleri işte bu fiyasko tablosuna son rötuş olarak değerlendirilebilir. Yani şu soru son derece makuldür: Gündüz’ün sırtından cübbesini çıkaramayıp Aczimediler gibi bir grubu bile dağıtamayan 28
Şubatçılar neyi başardılar?
Bu sorunun ardından şu soruyu da sorabiliriz ve sormalıyız: Sahi nereye kayboldu şu 28 Şubatçılar ve onun destekçileri? O dönemin anlı şanlı post-modern darbeci generallerinden kaçı herhangi bir televizyon kanalı ya da gazeteye haklı olduklarını gögüslerini gere gere anlatabiliyor?
Kullanıldılar mı?
Dolayısıyla dün 28 Şubat sürecinden çok şey uman kişi ve çevreler, Gündüz’ü hiçbir şey olmamış gibi karşılarında görünce yenilmiş oldukları gerçeğiyle bir kez daha yüzleşmek sorunda kaldıkları için öfkeleniyorlar. Bu süreçten gecikmeli de olsa galip çıkmış olan kesimler de Gündüz’ün imajlarına halel getiriyor olmasından ciddi bir şekilde rahatsızlar.
Tabii bu arada Gündüz ve Aczimendilerin 28 Şubatçılar tarafından kullanıldığı iddiaları da önem arz ediyor. Bu iddiaları yayında Gündüz’e sorduk ve kesin bir dille reddetti. Açıkçası ben tatmin olmuş değilim. Gündüz ve Aczimendilerin, bilerek ya da bilmeyerek, iktidardaki RP’yi alaşağı etmek isteyen çevreler tarafından kullanılmış olduklarını düşünüyorum. Fakat o gün bir şekilde kullanılmış olmaları bugün yine kullanılacakları anlamına gelmez. Malum, aynı suda iki kere yıkanılmaz ve daha önemlisi günümüz Türkiyesi’nde Aczimediler gibi yapılar varlıklarını sürdürebilir (ki demokrasilerde şiddeti savunmadıkları müddetçe her tür fikir ve örgütlenmeye yer vardı) ancak siyasi ve toplumsal süreçlerde değil belirleyici, etkileyici bile olamazlar.
Müslüm Gündüz’ün gösterdikleri
Haberin Devamı