Bazıları tekrar olacak ama bu yazıya, ülkemizde Kürt milliyetçiliğinin yükselişte olduğu tezimi nasıl gerekçelendirdiğimi anlatarak başlamam zorunlu:
1) PKK’nın başını çektiği Kürt siyasal hareketi, her ne kadar lider kadroları geleneksel sosyalist söylemi sürdürüp kendilerini “yurtsever” olarak tanımlasalar da adım adım milliyetçi bir çizgiye yöneliyor;
2) Buna paralel olarak farklı İslami/İslamcı yapılanmalarda da ümmetçilikten uzaklaşıp milliyetçiliğe yöneliş yaşanıyor;
3) Dünyadaki farklı örneklerin çoğunda milliyetçi fikirler, elitler tarafından kitlelere enjekte edilir. Ancak Türkiye’deki Kürt milliyetçiliği olgusunda tersi bir durum yaşanıyor, Kürt siyasi elitleri, tabanda yaşanan milliyetçi kabarmaya daha fazla direnemeyerek sol enternasyonalist ya da ümmetçi vizyonlarından milliyetçi çizgilere evriliyorlar.
4) AKP hükümetinin açılım perspektifinden erken uzaklaşıp yeniden güvenlikçi politikaları devreye sokması, özellikle Uludere/Roboski faciasında çok kötü bir sınav vermesi Kürtlerdeki milliyetçi eğilimleri güçlendirmiş durumda;
5) Irak Kürtlerinin adım adım bağımsız devlete doğru gidişi; sayıca az olmalarına rağmen Suriye Kürtlerinin güçlü bir siyasi aktör olarak sivrilmesi Türkiye Kürtlerinin özgüvenini artırıyor...
Kafalar çok karışık
Kürt milliyetçiliğinin ülkemizde yükselişte olduğu tespitinden hareketle birkaç gündür kaleme aldığım yazılara çok tepki aldım. Ama bunların çoğunda Kürt milliyetçiliğinin yükselişte olup olmadığından ziyade ya kişisel niyetim sorgulandı ya da milliyetçiliğin iyi mi yoksa kötü bir şey mi olduğu tartışması öncelendi. Bu tutumdan üç sonuç çıkarabiliriz:
1) Ülkemizde Kürt sorununu, buna bağlı olarak Kürt milliyetçiliğini tartışmak hâlâ çok zor ve riskli;
2) Kürt milliyetçiliğinin yükselişi tespitine dayanak olarak sunduğum gözlemlere fazla bir itiraz yok ama adlandırma konusunda işler fazlasıyla karışık;
3) Daha önemli bir kafa karışıklığı milliyetçiliğin ne olup olmadığı konusunda yaşanıyor.
Siyasetbilimci değil gazeteciyim. Kaldı ki herhangi bir siyasetbilimcinin de bu kafa karışıklığını giderebileceğini sanmam. Kendi adıma konuşacak olursam, milliyetçi değilim, olmaya niyetim de yok ama milliyetçiliği kesinlikle ayıp bir şey olarak da görmüyorum. Dolayısıyla “Kürt milliyetçiliği yükselişte” derken bazı “Kürt yurtseverleri”nin sandığı gibi Kürt hareketini suçlamayı amaçlamıyorum; derdim bir durum tespiti yapmak.
Buna karşılık, Türk ya da Kürt, fark etmez, bazı solcu arkadaşlarımın “ezilen ulus milliyetçiliği kötü değildir” ya da “ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı kutsaldır” gibi eskilerden kalma önermelerinden hiç mi hiç heyecanlanmadığımı da itiraf etmeliyim.
Çünkü önümüzde çok ama çok acı örnekler var: Mesela Yugoslavya, mesela Irak ve nihayet Suriye’de şu an yaşananlar. Dolayısıyla milliyetçiliğin şu ya da bu nedenle ayrımcılığa, şovenizme ve hatta ırkçılığa dönüşme ihtimalinin çok yüksek olduğunu akılda tutup Türkiye’nin geleceğini şu ya da bu etnik gruptan milliyetçilerin tek başına belirlemelerine izin vermemek gerekiyor.
Kürt sorununu Şerafettin Elçi’siz çözmek daha da zor olacak. Allah rahmet eylesin.
Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür
Ülkenin dört bir tarafındaki üniversitelerin rektörlerinin, bir linç görünümü kazanan, ODTÜ öğrencilerini ve onları sahiplenen hoca ve yöneticilerini kınama furyasına ilk katılanlardan biri de Galatasaray Üniversitesi Rektörü Prof. Ethem Tolga oldu. Onun bu davranışı, benim gibi çok sayıda Galatasaray mezununu rahatsız etti. İlk olarak, çok sayıda öğretim görevlisi, rektörün imzasının kendilerini ve okulu bağlamadığını ilan etti. Bunun devamının geleceğine, Galatasaray camiasının ne yapıp edip bu yarayı saracağına inanıyor ve Prof. Tolga’ya, adı Galatasaray ile özdeşleşmiş Tevfik Fikret’in o çok ünlü şiirini hatırlatmak istiyorum:
“kimseden ümmid-i feyz etmem,
dilenmem perr ü bal,
kendi cevvim, kendi eflakimde
kendim tairim,
inhina tavk-ı esaretten girandır
boynuma;
fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür bir
şairim.”
Bugünkü dille söyleyecek olursak:
ne bir bağış beklerim kimseden,
ne kol dilenirim, ne kanat,
kendi göklerimde kendi kendime
uçar giderim.
bana eğilmek boyunduruktan bile ağır.
fikri hür, irfanı hür, vicdani hür bir
şairim ben
(Sadeleştiren: A.Kadir)
Yine Tevfik Fikret’le, büyük şairin ölümünün ardından bulunan bir mısrasıyla bitirelim: “Kıran da olsa kırıl, düş fakat eğilme sakın.”