Önceki gün, çarpıcı bulgular içeren çok önemli bir araştırma kamuoyunun dikkatine sunuldu, ancak (en azından şimdilik) medyada pek fazla yer bulamadı. Bu ilgisizliğin nedeni olarak, araştırmanın bizzat medyayı, üstelik eleştirel bir gözle ele alması olabilir mi? Mümkündür. Çünkü biz gazeteciler, bizim dışımızdakileri ve birbirimizi eleştirmeyi pek severiz ancak iş kendimize geldi mi, toz kondurmayız. Hiç kuşkusuz medyanın yeterince ilgi göstermemesi Sosyal Değişim Derneği tarafından gerçekleştirilen “Ulusal Basında Nefret Suçları: 10 Yıl, 10 Örnek” araştırmasının değerini azaltmıyor, hatta artırdığı da söylenebilir.
Önce Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın (AGİT), nefret suçu tanımına bakalım:
“Mağdurun, mülkün ya da işlenen bir suçun hedefinin, gerçek veya hissedilen ırk, ulusal ya da etnik köken, dil, renk, din, cinsiyet, yaş, zihinsel ya da fiziksel engellilik, cinsel yönelim veya diğer benzer faktörlere dayalı olarak benzer özellikler taşıyan bir grupla gerçek ya da öyle algılanan bağı, bağlılığı, aidiyeti, desteği ya da üyeliği nedeniyle seçildiği, kişilere veya mala karşı suçları da kapsayacak şekilde işlenen her türlü suçtur.”
Araştırmada nefret suçu örnekleri olarak şunlar sıralanmış: “Fiziksel saldırı; şiddet ya da saldırı tehditleri; taciz; mülke ya da eşyalara zarar verme; ırkçı, nefret içerikli ya da saldırgan duvar yazıları; kundaklama; saldırgan broşürler ve posterler; okulda ya da iş yerinde zorbalık yapma...”
Kimse masum değil
Kuşkusuz medya ve medya mensupları bu suçları bizzat işlemiyorlar (işleyenler varsa da araştırmanın konusu bu değil) fakat bu araştırmanın çok net bir şekilde kanıtladığı gibi, siyasi yelpazenin neresinde yer alırlarsa alsınlar, gazetelerimiz bazı haberleri okuyucuya duyururken, köşe yazarları da bunları yorumlarken bu tür suçlara elverişli zeminler hazırlayabiliyorlar.
Araştırmada 10 ayrı gazeteden 10 ayrı haber ve bazı köşe yazıları ele alınmış. Bunların hepsini birden anlatma imkanım yok. İçlerinden bazılarını seçersem, diğerlerini kayırıyormulş gibi görünebilirim. Bu yüzden hiçbir örneği aktarmayacağım. Meraklısı http://www.aciktoplumvakfi.org.tr/pdf/medyada_nefret.pdf linkinden raporu okuyabilirler.
10 örneğin seçilmiş olması, gazetelerde nefret söyleminin alt düzeylerde seyrettiği gibi bir izlenim yaratmasın. Eğer herhangi bir etnik gruba, cinsel yönelime, ulusal kimliğe, toplumsal statüye vb. yönelik nefret duyguları aşılayan haber ve yorumların herbiri ele alınacak olsa herhalde binlerce sayfalık bir araştırmayla karşı karşıya kalırdık.
Kuşkusuz şu ya da bu gruba yönelik nefretlerini mesleklerinin ayrıcalıklarını kullanarak kusanlar vardır ancak 25 yıllık gazetecilik deneyimimde, bazı meslektaşlarımın bilinçsiz ya da yarı bilinçli bir şekilde nefret söyleminin tuzağına düştüklerine tanık oldum. Özellikle haberleri daha çekici kılmak için başlık atarken veya spot çıkarılırken, kamuoyunun bir kesiminde potansiyel olarak varolan nefretin büyüsüne kapılmak maalesef mümkün olabiliyor.
Gazetecilere tavsiyeler
Rapordaki, medya kurum ve mensuplarına yönelik bazı tavsiyeleri aktarmak istiyorum:
* Medya kurumunun yetkilileri ve gazeteciler, haberlerin dilinden seçilen konu başlıklarına, manşetlerden sayfa düzenine kadar, ırkçılığa, ayrımcılığa ve nefret söylemine izin vermemeli, bunun için gerekli altyapı oluşturmalıdır,
* Medyada çalışan herkesin özellikle ırkçılık, milliyetçilik, ayrımcılık, cinsiyetçilik, nefret suçları ve nefret söylemi gibi kavramlar konusunda bilgilenmesi gerekir; kuşkuya düştükleri ya da bilgiye gerek duydukları konularda konunun uzmanlarından destek almalıdır,
* Gazeteciler sonuç itibariyle kurumun genel yayın politikası çerçevesinde mesleğini icra edebildiği için, basın organlarının ırkçılık, ayrımcılık, nefret söylemine karşı kurumsal bir politika belirlemesi zorunludur,
* Bu doğrultuda medya kurumunun sosyal sorumluluk anlayışıyla etik kurallar belirlemesi, bunların uygulanmasını sağlaması ve çalışanlarını meslekiçi eğitimden geçirmesi gerekir,
* Gazeteci meslek örgütleri, gazetecilik ilkelerinin uygulanmasında daha fazla müdahil olmalıdır.
YAŞASIN 1 MAYIS!
1 Mayıs 1976 günü Taksim Meydanı’ndaydım.
1 Mayıs 1977 günü Taksim Meydanı’ndaydım.
1 Mayıs 1978 günü Taksim Meydanı’ndaydım.
Bugün yine Taksim Meydanı’nda olacağım.
En azından aradaki 32 yılın hesabını sormak için.