CHP Kurultayı sırasında onlarca partiliyle sohbet etme, tartışma imkanım oldu. Daha doğrusu çok sayıda CHP’li, Mirgün Cabas ile birlikte NTV’de canlı yayın yaptığımız bölüme gelip, aralarda bizimle sohbet ettiler. CHP’lilerle yaptığım konuşmaların ekseninde Vatan’daki yazılarım, ama esas olarak da NTV’deki Yazı İşleri ve Basın Odası programları vardı. Az övgü, bol sitem ve yine az öfkeyle karşılaştım ama bütün sohbetler dostane bir ortamda, samimi bir şekilde geçti.
CHP’liler medyanın kendilerini fazla yalnız bıraktığını, hatta kendilerine haddinden fazla saldırdığını, buna karşılık iktidar partisinden korktuğunu, onun hatalarını gizleyip başarılarını fazlasıyla parlattığını düşünüyorlar. Bu şikayetlerinde bütünüyle haksız oldukları söylenemez zira demokrasiyle yönetilen hiçbir ülkede medyanın iktidar ve muhalefet partilerine yönelik eleştiri/övgü dengesi bu kadar muhalefet aleyhine kurulamaz.
Şaşırtıcı bir dengesizlik
Aslına bakılacak olursa CHP’ye ve onun yeni lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik eleştiriler (kayıtsız şartsız AKP taraftarı olan medya kuruluşları ve gazetecileri bir yana bırakırsak) çok da abartılı değil, ama bu eleştirilerin geldiği kaynaklardan AKP’ye eşit sertlikte (ki normalde iktidar olduğu için dozu biraz daha fazla olmalı) eleştiri yöneltilmeyince CHP tabanı haklı bir şekilde medyaya güvenmiyor. Fakat onların dile getirdiği “madem iktidarı eleştirmiyorsunuz, o zaman bize de dokunmayın” önerisi son derece anlamsız. Bunun yerine “niye bize gösterdiğiniz acımasızlığı AKP’ye de göstermiyorsunuz?” diye sormaları daha isabetli olurdu ki birçok partilinin böyle yaptığına tanık oldum; tıpkı zaman zaman Kılıçdaroğlu’nun yaptığı gibi.
CHP’lilerin medyaya yönelik eleştirilerine neden bu kadar geniş yer ayırdığımı şöyle açıklayabilirim: CHP, tabanı ne kadar güçlü ve sadık olursa olsun, yıllardır bir “profesyoneller partisi” olarak varlığını sürdürdü ve kendi tabanıyla iletişimini de medya üzerinden kurmayı tercih etti. Bunun sonucunda tabanı partisini medyanın aynasından gördü ve o aynanın gösterdiğinden hoşlanmadığında, parti yönetiminden çok aynayı (yani medyayı) suçladı, suçluyor. Eğer Kılıçdaroğlu, Deniz Baykal’ın yaptığının aksine kendi tabanıyla medya üzerinden değil de birtakım mekanizmalar yaratıp onlar aracılığıyla iletişim kurmayı becerebilirse, bundan hem CHP, hem medya kârlı çıkacaktır.
Formula 1 seyreder gibi
Kurultay’da doğal olarak çok sayıda meslektaşımız da görev yaptı. Tabii ki ağırlık Ankaralı gazetecilerdeydi ama İstanbul’dan az sayıda yazar da gelmişti. Yazacak bir gazetesi olmamasına rağmen Oktay Ekşi, “ihtiyar delikanlı” Tarhan Erdem, Derya Sazak, Mehmet Tezkan, Yalçın Doğan, Yalçın Bayer, Aslı Aydıntaşbaş gözüme çarpanlardandı.
Tabii biri de Hürriyet’ten Kanat Atkaya ordaydı. Kanat ender olarak siyaset yazar ve yazdığı zaman da olayı esprili yönlerinden yakalamaya çalışır ve yakalar. Dün de, “Kurultay denen hadise Formula 1 gibi; televizyondan izlemek daha güzel” diye yazmış.
Herhalde onun bu tespiti, bolca siyaset yazan, bu arada sık sık CHP’ye de eleştiri okları yönelten, ona yol yordam göstermeye çalışan bazı meslektaşlarımıza ilaç gibi gelmiştir!
Kurultay üzerinden CHP-medya ilişkisi
Haberin Devamı